1974 Kıbrıs Barış Harekâtı.. Mehmetçiğin kahramanlığı tarihe yazıldı..
1571 yılında 70 bin şehit verilerek alınan Kıbrıs Adası'nın Osmanlı İmparatorluğu'nun çok önemli bir kazanımı olarak tarihte yerini aldığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Ada'nın kendilerine göre esas sahibinin Osmanlı Devleti ve onun devamı Türkiye Cumhuriyeti olduğunu dile getirdi.
Ekleyen: Kozmiktürk
Kozmiktürk-Haber Merkezi
Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar’ın da teşrifleriyle gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50’nci Yılı Paneli’ne katıldı. Millî Savunma Üniversitesinde gerçekleştirilen panelde Bakan Yaşar Güler’in beraberinde TSK Komuta Kademesi de yer aldı.
Bakan Yaşar Güler konuşmasında şunları söyledi:
“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Sayın Cumhurbaşkanı,
Kahraman Silah ve Mesai Arkadaşlarım,
Akademi Camiamızın Değerli Bilim İnsanları,
Kıymetli Misafirler,
Sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50’nci yılı vesilesiyle düzenlenen bu panelde sizlerle birlikte bulunmaktan büyük bir memnuniyet duyduğumu ifade etmek istiyorum.
Teşrifleriyle bizleri onurlandıran Sayın Cumhurbaşkanı’na şükranlarımı arz ediyorum. Konunun uzmanı ve alanında yetkin birbirinden değerli bilim insanlarının katılımları ile icra edilecek bu önemli panelin, Kıbrıs Türkü’nün haklı davasına katkı sağlayacağını değerlendiriyorum. Bu vesileyle başta Millî Savunma Üniversitemizin seçkin personeli olmak üzere, etkinliğin düzenlemesinde emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Malumunuz olduğu üzere Kıbrıs’taki anlaşmazlıklar;
- Rumların Kıbrıs Türklerini, 1960’ta kurulan “Ortaklık Devleti”nden dışlama,
- Ada’da birlikte yaşama mutabakatını terk ederek Türkleri sindirme,
- Ve Kıbrıs Türklerinin haklarını gasp etme girişimlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Rum tarafının tüm baskı, terör ve yıldırma çabalarına rağmen Kıbrıs Türkü, Ada’daki varlığını ve kazanılmış haklarını muhafaza etmek için destansı bir mücadele vermiş, bağımsızlık iradesinden asla ödün vermemiştir.
Türkiye de, bu haklı mücadelesinde, daima Kıbrıslı kardeşlerinin yanında yer almıştır. Bu kapsamda Kıbrıs Türkü kardeşlerimizle omuz omuza gerçekleştirdiğimiz ve birlikte şehitler verdiğimiz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı, şanlı tarihimizde ayrı ve önemli bir yer tutmaktadır.
TÜRK ASKERİNİN KAHRAMANLIĞI TARİHE ALTIN HARFLERLE YAZILDI
20 Temmuz’da 50’nci yılını kutlayacağımız Kıbrıs Barış Harekâtı ile
- Soydaşlarımızın uğradıkları zulüm sona erdirilerek, haklı taleplerinin karşılık bulması sağlanmış,
- Hem Türkler hem de Rumlar için Ada’ya barış, huzur ve güvenlik getirilmiştir.
Bu harekât; Türk Silahlı Kuvvetlerimizin müşterek unsurlarının, Cumhuriyet tarihindeki en kapsamlı harekâtı olması ve büyük bir başarıyla icra edilmesi bakımından müstesna bir yere sahiptir.
Garantör ülke sıfatıyla uluslararası hukuktan doğan haklarımız çerçevesinde gerçekleştirdiğimiz ve iki aşamada icra edilen bu harekâtta, Türk askerinin yetenekleri, emsalsiz kahramanlığı ve fedakârlığı, bir kez daha tarihe altın harflerle yazılmıştır. 1974’ten bu yana, Ada’da konuşlu bulunan Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı, her iki taraf için de barış ve güvenliğin teminatıdır.
Türkiye’nin Ada’daki askerî varlığını farklı bir şekilde tanımlamak, bu konuda provokatif söylemler dile getirmek, Rum tarafına hiçbir fayda sağlamayacaktır. Yarım asırdır Ada’da kan ve gözyaşı yoksa bu, Türk Barış Kuvvetlerinin oradaki varlığı sayesindedir. Unutulmamalıdır ki Kıbrıs’ın sahip olduğu stratejik konum; sadece Ada’nın değil, hassas bir süreçten geçen Akdeniz’deki genel güvenlik ve istikrarın devamı bakımından da kritik önemdedir. Dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetlerimizin böylesine tarihî bir görevi, Kıbrıs Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığının değerli personeli ile omuz omuza icra etmesi, bölgenin güvenliği açısından da son derece ehemmiyeti haizdir.
KIBRIS BİZİM MİLLÎ DAVAMIZ
Şu hususu özellikle ifade etmek isterim ki, Kıbrıs meselesi bizim için bir sorun değil, millî davadır. 50 yıllık süreçte yaşananları analiz ettiğimizde; Kıbrıs Barış Harekâtı’nın soydaşlarımızın bağımsızlık mücadelesinde ne denli önemli olduğunu çok daha iyi anlayabiliyoruz. Türkiye, o günden bugüne kadar, Ada’da barış ve istikrarın sağlanması için her türlü gayreti göstermiştir, göstermeye devam etmektedir. Harekât sonrası çeşitli ambargolara ve yaptırımlara maruz kalmasına rağmen Türkiye, Kıbrıslı kardeşlerine her türlü desteği sağlamıştır, bundan sonra da sağlamaya devam edecektir. Nitekim tüm bu gayretlerin neticesinde önce 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti, müteakiben 1983’te ise bağımsız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmuştur. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsız bir devlet olarak tarih sahnesinde yerini alması, Kıbrıs Türkü’nün istiklal ve istikbaline sahip çıkma azim ve kararlılığının en açık göstergesi olmuştur.
Tüm dünya şunu çok iyi bilmelidir ki Türkiye ve Kıbrıs Türkü kardeşlerimiz, yıllarca uluslararası çözüm önerilerine olumlu yaklaşmıştır. Ancak Rum tarafının uzlaşmaz tutumu, bugüne kadar müzakerelerin başarıya ulaşmasına imkân tanımamıştır. Şu hususun altını çizmek isterim ki; statükocu söylemlerle hayal kuranlar, çözümsüzlüğün yegâne kaynağıdır. Bu çerçevede, Rum tarafının kendisini Ada’nın tek sahibi, Kıbrıs Türk halkını ise azınlık olarak gören zihniyeti değişmediği takdirde başlatılacak yeni bir müzakerenin başarıya ulaşabilmesi ve Ada’da bir ortaklık kurulabilmesi mümkün değildir.
Kıbrıs meselesinin, Kıbrıs Türk halkının meşru çıkarlarını ve güvenliğini teminat altına alacak şekilde bir an önce çözüme kavuşturulması, ülkemizin en önemli önceliklerindendir. Uzun yıllardır süregelen ve miadı dolmuş söylemlerin, çözüm çabalarına katkı sağlamadığı ve sağlamayacağı artık anlaşılmalıdır. Rum tarafının provokatif adımları ve üçüncü ülkelerden aldığı askerî yardımlar da sadece ve sadece çözümsüzlüğe hizmet etmektedir. Artık Ada’da tek ve kesin çözümün, Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsünün tescil edilmesi olduğu bilinmelidir.
Sayın Cumhurbaşkanımız da her platformda uluslararası topluma bir an önce Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması yönünde çağrı yapmaktadır. Bu çağrının özünde, Kıbrıs meselesindeki düğümün, kalıcı ve adil bir şekilde çözülmesi düşüncesi yer almaktadır. “İki Devletli Çözüm” dışında bir çözüm yoktur ve bu konuda artık herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Muhataplarımızdan da Kıbrıs Türkü’nün ve Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarına saygılı olarak hareket etmelerini bekliyoruz. Bu kapsamda, uluslararası camiayı; sadece bir tarafın iddialarını desteklemeyi bırakıp konuya makul, mantıklı, tarafsız ve çözüm odaklı yaklaşmaya davet ediyoruz. Ancak her zaman dile getirdiğimiz gibi, barışçıl bir çözüm için çaba gösterirken millî menfaatlerimizden asla taviz vermeyeceğimiz de iyi bilinmelidir.
GEREKLİ TEDBİRLERİ ALMAYA DEVAM EDECEĞİZ
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Ada’daki dengeyi bozan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin güvenliğine yönelik tehdit oluşturan faaliyetlerine karşı gerekli tüm tedbirleri almaya devam edeceğiz.
Hem Kıbrıslı kardeşlerimizin güven, huzur ve refah içinde yaşadığı bir geleceği inşa etmek hem de Türkiye’nin Akdeniz’deki hak ve menfaatlerini korumak için kararlılığımız tamdır. Nitekim geçtiğimiz Ağustos ayında, tamamen insani nedenlerle yapımına başlanan Pile Köyü yol projesine yönelik, Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün kabul edilemez engelleme girişimlerine karşı tepkimizi, açıkça ortaya koyduk. Ne yazık ki bu yol hâlâ tamamlanamamış ve Pile’de yaşayan halk mağduriyet çekmeye devam etmektedir. Benzer şekilde bu haksız yaklaşımı; Astromerit-Evrihu yolu projesi, Neriman’ın Evi ve Wayne’s Keep Mezarlığı gibi son dönemde yaşanan çeşitli sorun alanlarında da açıkça gördük. Bunlarla ilgili itirazlarımızı, siyasi ve diplomatik seviyede ifade etmeye devam ederken; haklılığımızı sahada da kararlılıkla gösteriyoruz.
Bu girişimlerden de anlaşılacağı üzere Rum tarafı, en ufak boşluğu istismar etmekte, bu durum maalesef Birleşmiş Milletler dâhil bazı güçler tarafından da desteklenmektedir. Tüm bu yaşananlar şunu göstermektedir ki biz, “Türk oğlu Türk olarak” doğru bildiğimiz yolda devam etmek, her an güçlü ve dikkatli olmak ve proaktif yaklaşımlarla bu oyunları boşa çıkartmak mecburiyetindeyiz. Barış Gücü’nden beklentimiz de Ada’da bulunma misyonuna uygun hareket etmesi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarına saygı göstermesidir. Ayrıca Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün Ada’daki varlığına yönelik, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yönetimi ile de bir anlaşma yapılması gerektiğinin altını çiziyoruz.
Gerçek şudur ki Ada’da bugün iki ayrı halk ve iki ayrı devlet bulunmaktadır. Kıbrıs meselesinin çözümüne yönelik müzakerelerin ve ulaşılmak istenen hedefin de bu gerçek üzerine inşa edilmesi gerekmektedir. Bu anlayışla Türkiye;
- İki devletli çözümün müzakere edilmesinin,
- Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliğinin ve eşit uluslararası statüsünün tescil edilmesinin,
- Ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmasının zamanının geldiği görüşündedir.
Bu tanınma; Kıbrıs meselesinin adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüme kavuşmasının yolunu açacak, Kıbrıs Türk halkının uluslararası toplumda hak ettiği yere gelmesini sağlayacaktır.
Bu arada özellikle hatırlatmak isterim ki Cumhurbaşkanı Sayın Tatar’ın ifade ettikleri, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Doğu Akdeniz'de bağımsız bir Türk devletidir.” sözleri de zât-ı âlîlerinin engin vizyonunu ve Ada’daki gerçekliği, en açık şekilde ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak Türkiye;
- Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Garanti ve İttifak Antlaşmaları çerçevesinde, “Tek Millet, İki Devlet ve Tek Yürek” anlayışıyla Kıbrıslı kardeşlerinin yanlarında olmaya devam edecek,
- Kıbrıs Türk halkının geleceğe güvenle bakmasına ve refah düzeyinin yükseltilmesine yönelik çalışmalarını, daha da geliştirerek sürdürecektir.
Bugün Türkiye, Sayın Cumhurbaşkanımızın stratejik vizyonu ve liderliği sayesinde her alanda büyük ve güçlü bir seviyeye ulaşmıştır. Ülkemiz artık, pek çok coğrafyada üstlendiği etkin ve yapıcı rol ile müzakere masalarının ve uluslararası güvenlik mimarisinin vazgeçilmez bir üyesi hâline gelmiştir. Dolayısıyla hem kendimizin hem de Kıbrıslı kardeşlerimizin haklarını korumak için, her zamankinden daha güçlü ve muktedir olduğumuzu özellikle belirtmek isterim.
Sözlerime son vermeden şu hususa da dikkat çekmek istiyorum:
Kıbrıs Barış Harekâtı’nın nedenleri, icrası ve sonuçları ile Türk Silahlı Kuvvetlerimizin Ada’daki varlığının tarihi, siyasi, politik, uluslararası hukuk ve toplumsal yönlerinin etraflıca ele alınması;
- Bu konuda millî tezlerimizin en güçlü argümanlarla ortaya konulması, büyük önem arz etmektedir.
Bu kapsamda burada bulunan değerli bilim insanları başta olmak üzere akademi camiamıza, önemli sorumluluklar düştüğünü belirtmek isterim.
Sizlerin de bu doğrultuda çalışmalarınıza devam edeceğinize inancım tamdır.
Bu vesileyle Mete Han’dan Sultan Alparslan’a, Fatih Sultan Mehmet’ten Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve bugüne kadarki tüm devlet büyüklerimizi ve komutanlarımızı saygıyla anıyorum.
- Ayrıca Kıbrıs Türk halkının varoluş mücadelesinin lideri Dr. Fazıl Küçük’ü, kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ı, aziz şehitlerimizi, Kıbrıslı mücahitler ile mücahideleri ve ebediyete irtihal eden kahraman gazilerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyor,
- Gazilerimize, şehit ve gazilerimizin kıymetli ailelerine saygı ve şükranlarımı sunuyorum.
Panelin düzenlenmesinde emeği geçen ve katkıda bulunan herkese bir kez daha teşekkür ediyor burada ortaya konulan fikirlerin yapılacak çalışmalara ışık tutacağına inanıyorum.
Sizleri bir kez daha sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Kalın sağlıcakla…"
KKTC CUMHURBAŞKANI SN. ERSİN TATAR DA PANELDE KONUŞTU
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar da törende yaptığı konuşmada Kıbrıs Barış Harekâtı’na biraz daha geç kalınması halinde Kıbrıs'ta kurtarılacak bir ortamın bulunamayacağını söyledi.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, 15 Temmuz 1974'te Kıbrıs'ta düzenlenen darbeyle esas niyetin Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlamak olduğuna dikkati çekerek havadan, karadan ve denizden olmak üzere üçlü bir çıkarmanın yapıldığını dile getirdi.
1571 yılında 70 bin şehit verilerek alınan Kıbrıs Adası'nın Osmanlı İmparatorluğu'nun çok önemli bir kazanımı olarak tarihte yerini aldığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Ada'nın kendilerine göre esas sahibinin Osmanlı Devleti ve onun devamı Türkiye Cumhuriyeti olduğunu dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Türkiye'nin Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanmasına tahammülü olamayacağını, çeşitli müzakerelerle harekâta gidildiğini aktardı.
Kıbrıs'ın tümünün Avrupa Birliğine (AB) alındığının altını çizen Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, "Tek taraflı olarak, ne Kıbrıs Türklerine danışarak ne garantör Türkiye'ye danışarak, Kıbrıs'ı bir bütün olarak Avrupa Birliğine almaları... Güya Kıbrıs, Avrupa Birliğine adaymış gibi... Bu millî ve başarılı geçmişimize, tarihimize meydan okuyarak bütün bunları hiçe sayarak Kıbrıs, AB'nin bir adasıymış gibi davranılıyor." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, egemenliğin önemini vurguladıklarını belirterek, "Bir anlaşma olacaksa bu anlaşma iki devletli bir anlaşma olacaktır. Aksi takdirde bizleri çok büyük tehlikeler bekler ve bekleyecektir." ifadelerini kullandı.
Egemen eşitlik şartıyla müzakere masasına oturabileceklerini, Kıbrıs'ın sahil şeridindeki konumuyla Türkiye'yi de etkileyeceğini belirten Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, bir tehlikenin ortaya çıkmasını önlemek için bağımsız bir Türk devleti olarak KKTC'nin burada güçlenerek, güçlendirilerek yaşaması ve yaşatılması gerektiğini bildirdi.
Son 50 yılda Kuzey Kıbrıs'ta çok önemli kazanımlarının olduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, "Kıbrıs Türkü, her zaman büyük Türk milletinin ayrılmaz ve kopmaz bir parçasıdır. Türk Devletleri Teşkilatına, Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gayretleriyle birlikte gözlemci üye olarak kabul edilmemiz, yavaş yavaş ilişkilerimizi geliştiriyor olmamız, bizim kalıcılığımızı, görünümümüzü ve başarılarımızı inşallah önümüzdeki dönemde daha da artıracaktır." değerlendirmesini yaptı.İHA