Bu yıl bayramı salgının getirdiği küresel bıkkınlık yanı sıra “tam kapanma” içerisinde kutlayacağız. Ne aile büyüklerini ziyaret, çocuklarımızla buluşma, dostlarla bir araya gelme, ne de bırakın turistik geziyi güzel bir lokantada sevdiğimizle bir baş başa akşam yemeği yiyebilmek bile mümkün. Yine de bayramı ruhumuzu bunaltan bu salgın döneminden kısa zamanda hep beraber çıkabilmeyi dileğiyle kutlamak gerekir.

Doğal olarak bunaldık. Tam kapanma ardından tekrar tümüyle uzaktan çalışma sistemine döndük. İnsan sosyal hayvan, ancak bu günlerde tümüyle asosyal olduk. Bırakın dost ziyaretlerini ve hatta mesafeli olarak bir araya gelinmesini, çoğumuz salgın endişesi içerisinde evindeki ufak tefek tamiratları bile ertelemeyi tercih ediyoruz.

Evde çalışma, ya da uzaktan çalışma, ise bir yandan salgınla mücadelenin en temel silahı izolasyonu sağlarken, diğer yandan da belirsiz mesai saatleri, sınırlı hareket imkanı, miktarı ve sıklığı artan atıştırmalar, yalnızlık fiziki olarak ve ruhen ciddi sağlık tehditleri oluşturuyor.

Sosyal medyada bir arkadaş paylaştı geçenlerde. “Aylardır evdeyiz, yine tasarruf yapamadık” diyordu kadının biri diğerine. Tasarruf güzel söz. Tasarruf etmek sağlıklı ekonomilerde en önemli yatırım kaynaklarından birisi. Oldum olası bizim ülkemizde aile gelirinden tasarruf oranı hep küçük olmuştur. Artırılması, özendirilmesi gerekir. Ancak, düzenli ve yeterli gelir imkanına sahip olmadan tasarruf yapılması da mümkün değil herhalde. Sanki bir nevi tavuk yumurta hikayesi var burada da. Basın alanında mesela, işsizlik oranı %29’u bulmuş iken, tasarruftan konuşmak kötü bir şaka olur herhalde.

Küçük esnaf sıkıntıda. Eve teslim sektörü koşullar nedeniyle her gün yeni bir rekora koşarken, hemen hemen tüm sektörlerde salgının ağır etkileri görülmekte. Kamu desteği ile bir nebze sıkıntılar giderilse de on yıllara dayanan tarihi olan birçok müessese maalesef ya kapılarını kapatıyor, ya da faaliyetlerine belirsiz süre ara verdiğini açıklıyor.

Bayram ardından tam kapanma şimdilik bitecek. Umarız son olur. Ancak son olabilmesi biraz da bizlere, hepimize kalmış bir konu. Elbette devlet aşı tedarikini daha seri yapmalı, ulusal aşılama kısa sürede %70’lere ulaşmalı, İngiltere, Avustralya, Yeni Zelanda gibi “post salgın” konuşmalarına bizler de başlamalıyız. Ancak, burun dekolteleriyle, kahvehane arka odalarındak yasadışı kumar oynamalarıyla, kalabalık siyasi kongreler, toplantılar ve sportif etkinliklerle korkarım bu süreç daha çok uzayacaktır. İrlanda’da başbakana salgın önlemlerini ihlal ettiği için ceza yazan polis memurunun eksikliğini hissetmiyor muyuz biz de? Kuralı koyanların önce kendileri kurala uymaları gerekmez mi?

Duyduğumuza göre bayram ardından vaka sayıları 10 binin ardına düşmesi halinde – ki mevcut durum düşebilir gibi görünüyor – kısıtlamalar bu kez programlı bir şekilde ve vaka sayısındaki düşüşle ilişkili olarak yavaşça kaldırılacakmış. Bu nedenle de Bayram’da ilgililer durum değerlenirmesi yapacakmış. Umarız bu kez her şey bir anda açılmayacak, kademeli bir açılış programı uygulanacaktır.

Hepimizi iyice bunaltan tam kapanma döneminin güzel tarafı da oldu. Bu dönemde can kaybında %13 azalma, ağır hasta sayısında %5’ bulan düşüş, klinik başvurularında %70’e, hastane yatışlarında %50’yi geçen ve yoğun bakım bölümleri üzerindeki yükün %40’a varan düşüş bu zor önlemin ne kadar yararlı sonuçlar verdiğini gösterdi. Bu büyük özveriyle sağlanan gelişmeyi heba etmemek lazım.

 

Yine çatışma…

Savaşlarda kimin haklı olduğunu aramanın anlamsızlığını öğrendik artık. Umarım artmaz ama ikisi İsrailli, 28’i Filistinli, dokuzu daha küçücük çocuk hayatlarını kaybettiler. 30’dan fazla İsrail vatandaşının yaralı olduğu bilgisi var.

Niye İsrail bile isteye Mescid-i Aksa’ya operasyon düzenler? Niye Filistinliler İsrail’in Mescid-i Aksa’da toplu nöbet tutma eylemini provokasyon olarak görüp müdahale edeceğini görmez?

Gazze’den intikam amaçlı İsrail yerleşkelerine roketlerle saldırılar, İsrail’in Gazze’ye yönelik hava operasyonu büyük acılar doğuruyor.

Türk halkının Filistin halkı ile dayanışması ve protesto gösterileri Ankara’da, İstanbul’da ve birçok şehirde Salı akşamı tam kapanma altında bile engellenemedi. Doğaldır. İsrail’in devlet gibi davranması, saldırılara cevap verirken sivil halkı korumaya çalışması, aşırı güç kullanmadan kaçınması gerekir. Ancak, Hamas’ın da sütten çıkmış ak kaşık olmadığını görmek, bir terörist yapılanma olduğunu kabul etmek lazımdır.

ABD’nin koruması ve şımartması ile İsrail’in uyguladığı devlet terörü bir kez daha Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde kınanamadı. ABD vetosuyla kınamayı engelledi. İsrail’i haydutluğa sevk ettiğini ABD de görmelidir.