Kıbrıs'ta federal bir çözümün isim babası kim? Günün tartışmalarından, sanki Kıbrıs Rum tarafı federal bir çözüm istemekte ama Türk tarafı buna başından beri itiraz etmekte gibi bir durum anlaşılıyor. Yanlış, yanlış.

Federasyon tartışması, 1974’de Atina kışkırtmasıyla Başpiskopos Makarios'a yapılan darbeden veya ardından gelen Türk müdahalesinden çok önce başladı. Hatta 1968'de Beyrut'taki bir otelde toplumlararası müzakere sürecinin başlamasından da önce, 1965'te dönemin Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi Başkanı ve görüşmeci Rauf Denktaş, bir dolaylı ve fiili federasyon olan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin adanın iki siyasi eşit toplumundan oluşan “iki toplumlu” tam teşekküllü bir federasyonla değiştirilmesinin sadece kan dökülmesini durdurmakla kalmayıp, adada kalıcı, sürdürülebilir ve haklı bir çözüm sağlayabileceğine dair inancını ilk kez dile getiriyordu.

Doğal olarak Denktaş, adanın Yunanistan ile birleşmesi (enosis) için istekli Başpiskopos Makarios, fanatik Kıbrıs Rum aydınları ve elbette Atina tarafından adeta çarmıha gerildi. O zamanlar Türkiye'nin böyle bir "fanteziye" yanıtı neydi? Bu açık değil, ancak adadaki 1974 Atina darbesinden ve ardından Türkiye'nin müdahalesinden birkaç ay önce, dönemin genç Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit, Kıbrıs'ın belki de fiili federasyon olan Kıbrıs Cumhuriyeti'nden iki toplumdan oluşan resmi bir federasyona geçmesinin daha uygun olabileceğini söyledi. Ecevit, büyük bir öngörüyle, adanın iki halkının siyasi eşitliğine ve verimli güç paylaşımına dayalı bir federal sistem kurması gerektiği konusunda kamuoyuna bazı açıklamalar yaptı.

Denktaş ile Kıbrıslı Rum muhatabı Glafkos Klerides arasında 1974 öncesi yapılan son görüşme turunda, iki tarafın Kıbrıs Rum liderliğinin yasama ve yürütmenin yanı sıra kamu dairelerinde temsilde yediye üç oranını sekizde iki ile değiştirme ve veto yetkisinden vazgeçme taleplerine "neredeyse kabul ettiği" veya Denktaş'ın "yenik düştüğü" yönünde doğrulanmamış iddialar da var. Benimle sohbetlerinde rahmetli Denktaş o görüşmelerde anlaşmanın ne olabileceğini hiçbir zaman tarif etmedi, ancak acı verici bir anlaşmanın ulaşılabilir olduğunu defalarca doğruladı. Neden bir anlaşma ortaya çıkmadı? Konuyla ilgili doğrulanmamış veya yarı doğrulanmış birçok hikaye de vardır. En belirgin olanı, Kıbrıs Rum tarafının diğer tüm temel talepleri Denktaş tarafından kabul edilirken Makarios'un Türkiye'nin garantör statüsüne son ve Türk askerinin geri çekilmesi talep ettiğini, Klerides'in de Kıbrıslı Türk lideri o kırmızı çizgilerin üzerinden geçmeye ikna edemediğidir. Yine de, diyebiliriz ki Makaryos’a rağmen ikisi acı verici bir anlaşmaya yakındı ama ulaşamadılar.

20 Temmuz 1974 müdahalesinden sonra, Cenevre 1. ve 2. konferanslarında, masada Türkiye'nin "kantonal federasyon" kurulması talebi vardı. Kıbrıs Türklerinin ada topraklarının yüzde 20'sinden azını oluşturan beş kantonları olacaktı. Rumlar bu önerileri de reddettiler.

1977'de Kıbrıs Rum tarafı sürecin hedefi olarak "iki kesimli, iki toplumlu federal çözüm" klişesini kabul etmek zorunda kaldı, ancak her zaman çalışan federasyondan gerçekten ne anladıklarını açıklamayı reddetti. Denktaş’ın anlatımıyla, “Federasyon diye bize boş bir patates çuvalı verdiler. Yıllardır çuvalı dolduramadık.”

Kıbrıs'ta barış sürecinin yarım asırdan uzun süren tarihi boyunca iki taraf birçok kez federal bir çözümün eşiğine geldi, ancak her seferinde Kıbrıslı Rumlar son anda hep bir neden ileri sürüp anlaşmadan kaçtılar. Neden? Adanın kaynaklarını, gücünü ve egemenliğini hiçbir zaman Kıbrıslı Türklerle paylaşmak istemediler. “İnsandan insana” temaslarda veya kişisel haklar temelinde hiçbir sorun olmayabilir. Ancak, dili, dini, etnik yapısı ve kültürü farklı iki halkın eşitlik ve etkin katılımla bir ortak hükümet kurabilmeleri söz konusu olunca, Rumlar Kıbrıslı Türklere siyasi eşitleri gibi davranmayı hep reddettiler, "egemenlikte ortaklık" veya "yönetimde etkili temsil" taleplerini bir kenara bıraktılar.

Bu nedenle, iki bağımsız devlet veya AB içerisinde iki devlet, ister konfederasyon çatısı altında ister AB çatısı altında dolaylı bir federasyon şeklinde olsun, adada anlaşma olasılığı tek yöntemdir. Buna ulaşmak mevcut şartlarda mümkün değilse, ki öyle görünüyor, o zaman öncelik işbirliğini artıracak, iki taraf arasında insani yaklaşmaları güçlendirecek ve acı ödünlere dayalı bir çözümü mümkün kılacak bir ara dönem çalışması olmalıdır.