2021 her açıdan 2020’yi maalesef arattı. 2022 de inşallah 2021’i aratmaz diyeceğim ancak daha yılın ilk gününde iplerini koparan elektrik, gaz, tüm vergi ve resimler durumun pek iç açıcı olmayacağını adeta haykırdılar.

Ne demek yüzde elliyi aşan elektrik fiyatındaki zam? Ne demek doğal gazın ilk zammının yüzde 25 olması? Kimin umurunda faiz mi sebep, enflasyon mu sonuç yoksa faizler adil seviyeye getirilmez ise dövize teveccüh artar, TL değeri yerle bir olur? Nihayette ceplerde yangın var, tencereler boş.

Durum giderek daha da ciddileşiyor. Asgari ücrette yüzde ellilik artış, tüm diğer ücretlerde de benzeri ayarlama beklentisi doğurdu. İmkanlar elverecek mi? Beklentiler karşılanabilecek mi? Karşılansa ne olur, bu enflasyon ve döviz kurlarındaki doludizgin devam ettikçe, Türk lirasındaki erime durdurulamadığı sürece korkarım ki sıkıntı kötüleşerek devam edecek. Acil çıkış yolları bulunmaz ise rahmetli cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in meşhur sözü kulaklara küpe olsun: Boş tencere her iktidarı götürür.

İstenildiği kadar gözler irileştirilerek bakılsın, ya da hangi üst perdeden birilerine çatılsın, güneş balçıkla sıvanamaz. Tüm Türkiye Başkanlık kararnamesiyle sadece Sabah gazetesini okumaya, A-Haber’i izlemeye mecbur edilse de durum maalesef değişmeyecek, cepteki ve mutfaktaki yangın insanlarımıza “Ciddi bir sorun var” alarmını vermeye devam edecektir.

Takvimdeki değişen yaprak esasında hiçbir şey değiştirmiyor, sorunlar artarak devam ediyor. Memur ve emekli maaşlarına yansımasın diye geri bırakılıp yılın ilk gününde boca edilen elektrik, gaz zamları ve vergi ve resim ayarlamaları rahmetli Turgut Özal’ın “Seçim öncesinde zam yapacak kadar enayi değilim” sözünü hatırlatıyor değil mi? Peki seçmen enayi mi? Seçmenin balık hafızalı olduğuna, seçime doğru 2-3 ay yaratılacak ekonomik refah algısıyla vaziyetin kurtarılabileceği inancı şimdiye kadar büyük oranda maalesef hep başarılı oldu. Şimdi durum farklı mı? 2021’de başlayan “seçime hazırlık” programı, 2022’de iyice yoğun uygulanarak, 2023’de yaratılacak sanal bir refah ortamıyla seçim garantisi sağlayabilir mi? Kim bilir, belki de siyasi strateji uzmanları böyle düşünmüştür ve belki de haklıdırlar. Ancak halkta bıçak kemiğe dayandı, benim de gördüğüm bu.

Derler ya “Deniz bitti” ya da “sırtımız duvara geldi.”

İstediğimiz kadar ucuz belediye ekmeği için oluşan kuyrukları sanki film setindeki figüranlar olarak değerlendirelim. Ucuz ekmek için saatlerce belediye ekmek satış noktalarında bu soğukta, yağmurda bekleyen halkı görmezden gelip, tüm o ıstırabı “iktidarı yıpratmak için çekilecek fotoğraf için muhalefetin senaryosu” olarak değerlendirelim, ya da “Rakamları, istatistiği boş verin, ekonomik durumu gözlerime bakın okuyun” deyip çipi çipil bakalım, durum ciddi.

Medyada durum kötü

Medya alanında yılın 2021’i değerlendiren ilk raporunu Basın Konseyi 1 Ocak günü yayınladı. Bazı görüşleri ve değerlendirmeleri paylaşmak istiyorum.

- Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişle birlikte iktidarın ‘tek adam’ yönetimine evrildiği bu süreçte, ‘tek sesli’ medya yaratma planı, 2021 yılında ivme kazandı. Kamu gücü kullanılarak ulusal medyanın yüzde 95’ini tam kontrolüne alan iktidar, ‘muhalif’ medyayı çökertmek için RTÜK, BİK ve Yargıyı aparat olarak bu yıl da sınırsızca kullandı.

- Eleştirel ve bağımsız yayın yapan ve sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen ulusal gazete ve televizyon ile yüzlerce yerel medya kuruluşu için koşullar her gün biraz daha zorlaştı.

- Okunmayan, izlenmeyen iktidar medyası, 2021 yılında yine kamu kaynaklarıyla fonlanarak ayakta tutuldu.

İktidarı destekleyen televizyon kanalları ve gazeteler RTÜK’ün idari para ve BİK’in resmi ilan kesme cezalarından muaf tutulurken eleştirel ve bağımsız yayın yapan medya kuruluşları ise iktidarın cezalandırma organı haline dönüştürülen her iki kurumun cezaları, artan girdi maliyetleri ve uydu kiraları karşısında yaşam savaşı vermeye devam etti.

- Türkiye’de yayınlanan gazete ve televizyon sayısı bir iki yıl içinde neredeyse yarı yarıya azaldı.

Gelinen noktada medyanın 2021 tablosu böyle gözler önüne serildi:

* Kapanan gazeteler ve televizyonlar.

* İşsiz kalan 12 bini aşkın basın emekçisi ordusu.

* Gözaltına alınan, yargılanan, mahkûm edilen gazeteciler.

* Saldırıya uğrayan, sokak eşkıyalarınca öldüresiye dövülen gazeteciler.

* Gazetecileri hedef alan polis şiddeti.

* Habere erişimin kamu gücüyle engellenmesi.

* İfade ve basın özgürlüğünün hiç olmadığı kadar kısıtlanması.

* Halkın, haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkından mahrum bırakılması.