Kabul etmek lazım. Meclis seçimlerinden sonra hem birinci hem de ikinci turda Millet İttifakı çok ciddi yenilgiye uğradı. Binlerce sebep bulunabilir. İsteyen sandığa gitmeyen seçmeni, arzu eden yeterince çalışmayan Millet İttifakı ya da diğer Yeşil Sol Parti bileşenlerini yeterince çalışmamakla itham edebilirsiniz. Netice, iki hafta arayla muhalefet bloku ciddi yenilgiye uğradı. Tavernada eğleniyormuş gibi yapabilir, hatta zafer kazanmış gibi nara da atabilir birileri. Boş gayret. 21 yıldır AKP ve son dönemde AKP ve ortakları başarılı olmaktalar, muhalif grup ise defalardır ardı ardına istikrarlı bir şekilde başarısız olmaktadırlar.
Sebep ne?
Niye başarılı olunamıyor? Stratejiler mi hatalı, yoksa halka ulaşım formülünde bir hata mı yapılıyor? Kimse ama AKP 2001 seviyesine geri geldi, yine %35’e indi falan demesin. Şu veya bu şekilde AKP mecliste 323 koltuğa ve cumhurbaşkanlığına sahip. Siyasette anlamı olan budur, gerisi boş laf.
Durum net.
21 sene öncesine göre Türkiye daha iyi durumda mı? Değil.
Bırakın laiklik başta Türkiye’nin tüm kuruluş değerlerinin teker teker ya şekil değiştirip İslami bir kabuk kuşanmalarını ya da tümüyle ciddi erozyana uğrayıp içlerinin boşaltılmasını. 100’üncü yılında Türkiye Cumhuriyeti “Türkiye Yüzyılı” denilen döneme adeta bir zamanlar rahmetli Turgut Özal ve liboş ittifakının çok arzuladığı “ikinci cumhuriyet” ile girecek gibi.
Peki nasıl oluyor da bunca sıkıntıya rağmen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AKP ve ortakları başarılı oldular.
Salgın döneminde halkına maske bile sağlayamayan bir iktidar.
Depremde üç gün arama, kurtarma faaliyetinde büyük acizlik içinde olan bir yönetim sayesinde enkaz altında donarak ölen onca insan.
Üç yılda cebindeki paranın erimesini, yok olmasını yaşayan bir halk.
On yılda on milyon genç yaratılmadı her yaştan, ama on yılda on milyon mülteci alındı Suriye’den, Irak’tan, Afrika’dan, Asya’dan.
Ev ya da mülk yatırımı yapan Körfez Arabına satılan vatandaşlık ve seçmen belgesi, Suriyeli, Afganistanlı sığınmacıya bonkörce vatandaşlık ve seçmen statüsü dağıtıldığını televizyon ekranında Türkçe bilmeyen aziz seçmenle karşılaşıncaya kadar fark edemeyen ya da aldırmayan bir halk.
İfade ve basın özgürlüğü durumu ortada. Sansür yasası yetmemiş gibi şimdi bir de özel haberleşme platformlarının içeriklerinin de “büyük birader” yaklaşımıyla çalışan İletişim Başkanlığı incelemesine açılması düşünülüyor.
Dezenformasyon şahanesi
Her şey bir tarafa, seçim kampanyası sırasında yaşanılan George Orwell’in 1984 romanına benzer yaratıcı algı operasyonları, dezenformasyon, uyduruk video ve propaganda malzemeleri Türkiye’nin yeni dönemine belki de ışık tutmaktadır.
Dünden beri sıklıkla duyduğumuz bir aşağılama ile de durum idare edilemez. Genellikle “Her millet layık olduğu şekilde yönetilir" sözü İngiliz devlet adamı Wimnston Churchill'e ya da filozof , Georg Wilhelm Friedrich Hegel'e atfedilse de Maistre Savoy Dükalığı diplomatı Joseph de Maistre'nin "Toute nation a le gouvernement qu'elle mérite” vecizesinden kaynaklanmaktadır.
Bilgi ya da propaganda
Maalesef kabul etmek gerekir. Siyasette algı gerçekten önemlidir. Halk yaratılan algıya göre oy verir. Sıkıntılar vardır. Ülkedeki basının durumu, muhalefetin yetersizliği ve bir sürü diğer nedenlerle, arzu edildiği şekilde propagandanın haberin yerine kullanılmasıyla ne haber alma hakkı kalmış ne de halkımız yeterli bilgilenme ile bilinçli tercih yapabilme durumun da olmuştur.
Bu çıkmazdan siyasetin en ilkel yöntemlerine baş vurmakla çıkılabilir kanısındayım. Siyasetin mahallelere, köylere, kapıdan kapıya, kulaktan kulağa bilgilendirme kapasitesini geliştirmekle oluşan bilgilenme tekelinin kırılabilmesi mümkün olabilecektir.