Yerel seçimlerde en yüksek oyu Cumhur İttifakı alırken Büyükşehir Belediyeleri’nde golü Millet İttifakı attı. Herkes 'seçim bitti geleceğe bakalım' havasına girecekken iktidar yan çizdi. İstanbul seçimini hem de kimsenin makul bulamayacağı gerekçelerle iptal ettirdi.

Şimdi yine seçim gündemiyle yatıp kalkıyoruz.

Mevzuya geçmeden önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “YSK gerekçeli kararı Pazartesi açıklayacak” sözlerini hatırlatıp, “Hangi çağdaş demokraside böyle bir duruma rastlayabilirsiniz?” diye sormak istiyorum. Hani, “Afedersiniz de siz mahkeme misiniz?” diye sorarlar adama…

İstanbul seçiminin ilk raundunda kutuplaştırıcı, ötekileştiren bir tavır takınan iktidar bu pozisyonuyla sonuç alamadı. Şimdi tutum değişikliği gözleniyor. Yumuşak dil, kapsayıcı sözlerle hedefe ulaşma niyeti var. İktidarın geçmişi riyakarlık örnekleriyle dolu olduğu için kimse bu girişimleri samimi bulmuyor. Mesela Samsun’daki 19 Mayıs kutlamalarına gidilmesi, diğer parti liderlerinin davet edilmesi normal şartlarda ‘normal’ bir olay olmasına karşın mevcut iktidarın mazideki yaklaşımları anımsandığında inandırıcı olmaktan uzak bulunuyor.

Samsun’a Meral Akşener dışındaki davetliler katıldı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun davete icabet etmesi tartışıldı. Tepki gösterenlere rastladım. Ekrem İmamoğlu’nun bir lider olarak sahnedeki yerini alması ekseninde Kılıçdaroğlu’nun belleğinde nasıl bir düşünceye sahip olduğunu bilmiyoruz. Kılıçdaroğlu’nun koltuk kaygısı varsa farklı adımlar atabileceği kanaatindeyim. Farklı adımlardan kastım, İmamoğlu’na zarar verecek sözler, açıklamalar ve programlar gerçekleştirebileceğine dair…

Türkiye’de mevcut iktidar ve muhalefet birlikte kurgulandı. Deniz Baykal’ın CHP’nin başından nasıl gönderildiğini anımsayın. Kılıçdaroğlu bu kurgunun bozulmamasını isteyen çevrelerin arzusu doğrultusunda bir moda girerse ne olur? Benim kanaatim bunu yapmayacağı yönünde. İmamoğlu kaybetse bile Kılıçdaroğlu onun partinin başına gelmesini engelleyemez. Kılıçdaroğlu’nun İmamoğlu’nun İstanbul’da galip gelmesi için canla başla çalışmaktan öte çıkışı yok.

Muhalefetin kazandığı seçimi iptal ettirerek, yeniden seçim mücadelesi yapmamıza neden olan iktidarın, ‘İstanbul’u kazanırsam muhalefet cıngar çıkarmasın, keyfimi kaçırmasın’ gibi bir amacı da olabilir. ‘Hani başına vurup ekmeğini elinden aldığın birinin yüzüne gülmek’ gibi… Son günlerde iktidar tarafından yapılan şirinlikleri bu minvalde de yorumlayabilirsiniz.

Ekrem İmamoğlu için ima edilen sözlere en iyi yanıtı Koray Aydın verdi. İmamoğlu anlaşılan bu tartışmayı abes buluyor. Bir de rakiplerin onu çekmek istediği noktaya gitmek istemiyor. Onları kendi gündeminin peşinden sürüklemek istiyor. Koray Aydın, Ak Partili Tevfik Göksu’nun sözleri için, "Suçlamaya çalıştığı Ekrem İmamoğlu’nun dedesi İstiklal Savaşı Gazisidir. O İstiklal Savaşı Gazisinin üç kardeşi de muhtelif savaşlarda şehit düşmüş insanlardır. Bunları görmezden gelerek bir seçim kazanmak uğruna bu karalamayı yapmasına, bir ilin tümünü kapsayan bir ifadede bulunmasına karşılık bizim söylediklerimiz az bile" dedi. 

Bir ara iktidarın İstanbul’a 100 bin polis göndereceği, bunların oy kullanacakları konuşuldu. İçişleri bakanı bu konuda mezun olan 2 bin polisi İstanbul'a verdiklerini söyledi. İddiaya göre yasada görevlilerin görevlendirildikleri yerde oy kullanma imkanları var. Yani ihtiyaç var diye 20 bin polis İstanbul da görevlendirilirse orada oy kullanabileceklerine dair iddialar mevcut. İlgililerine duyurulur.

Türkiye adeta bir ateş topunun ortasında ve terliyor. Suriye, Irak, Kıbrıs sıcak başlıklar. Böylesine bir atmosferde adamın kazandığı seçimi saymayıp ülkeyi seçimle uğraştırmaktan çekinmeyen bir iktidara siz iyi niyetle bakabilir misiniz? Ben iktidarın yerinde olsam İstanbul seçimine asılmam, İmamoğlu’nun önünü açarım. Seçim sonrası doğması muhtemel tatsızlıkları da şimdiden ortadan kaldırmış olurum.

İktidarın ilk seçimdekinin aksine Kürt oyları için de farklı bir yola girdiği gözleniyor. Artık ‘teröristler’ suçlamalarını duymuyoruz. Teröristbaşı ve Selahattin Demirtaş eksenli adımlar da cabası.

Salı günü Meclis’te birkaç gazeteci arkadaşla muhalefet kulisinde otururken HDP’li Filiz Kerestecioğlu yanımıza geldi. Arkadaşlar merak ettikleri şeyleri sordular. Ben de araya girip, “Selahattin Demirtaş serbest bırakılsa bu sizin İstanbul seçimindeki pozisyonunuzu değiştirir mi?” diye sordum. Yanıtı oldukça kararlı şekilde, “Hayır. Niye değiştirsin ki?” oldu.

Amerika’nın S-400 tehdit ve şantajları, İsrail’in kirli politikaları ve adına Kürt dedikleri uydu bir devletçik kurma çabaları, Yunanlıların fırsatçı tavırları içeride birlik içinde tek yumruk olmamızı gerektiriyor. Seçim için her yolu mübah sayan anlayışların bu dirlik ruhuna samimi olarak sahip çıkmalarını zor görüyorum.

İktidar Türkiye’nin beka problemi yerine kendi koltuğunun derdine düşmüş görüntüsü veriyor...