Ekrem İmamoğlu 2019'da İİB Başkanlığı seçimini kazandı. "İktidar bunu saymam" dedi. Öyle garip bir 'iptal' kararı verildi ki hukukçu olmayanlar bile utandı.

Derken yeni seçim yapıldı. İmamoğlu bu sefer ezici bir oy farkıyla yeniden kazandı. Halk, seçmen, iradesini yok sayanlara 'siz misiniz bana inat eden' dedi ve tokadı yapıştırdı.

İmamoğlu İİB'de bir dolu yanlışı düzeltti. Hizmet yapmaya başladı. Popülaritesi üstte olduğu için ve "İstanbul'u vermezler" denilen iktidardan Başkanlığı aldığı için potansiyel cumhurbaşkanı adayı gözüyle değerlendirilmeye başlandı.

İmamoğlu'nun bu sıradaki en büyük yanlışı Karadeniz gezisinde yanına oturttuğu bazı gazetecilere gösterilen tepki oldu. Halkın tepkisini anlamakta zorlanan İmamoğlu hatasının farkına vardı ve badireyi atlattı.

İktidar İmamoğlu'nun başında olduğu belediyeyi rahat bırakmadı. Soruşturmaların engellenmesi onlara örnekti.

Ardından seçimi kazandıktan sonra Bakan Soylu'yu hedef alan sözleri YSK'ya yönelikmiş gibi davacı olundu. Bugün de o davanın yarattığı utanç tablosuyla karşı karşıyayız. 

Uluslarası medyada başlıklara baktım.

The Wall Street Journal, “Erdoğan’ın rakiplerinden İstanbul Belediye Başkanı’na iki yıldan uzun süre hapis cezası” demiş.

Bloomberg, "Erdoğan'a rakibinin siyasi kariyeri mahkeme kararının ardından tehlikede" başlığı atmış.

Reuters'in başlığı da, "Türkiye'de mahkeme, Erdoğan'ın rakibine yetkililere hakaret ettiği gerekçesiyle hapis cezası verdi" şeklinde.

Haber başlıklarında dahi işin siyaset koktuğu anlaşılıyor. Başka deyişle siyasi infaz.

2019'da iradesine kelepçe vurulmak istenen seçmen, halk yine ayağa kalktı. İmamoğlu'nun çağrısı üzerine Saraçhane'deki İİB binasına akın etti. Ekrem Başkanlarına yine sahip çıktı. Bu sefer de oldukça öfkeliydiler. O kadar da kararlı. İktidarı istifaya davet ettiler, 'Cumhurbaşkanı Ekrem', 'Hak, hukuk, adalet' dediler.

AKP'nin bazı yetkilileri bu sonucun kendilerinden kaynaklanmadığını ifade ettiler. Yargılama sürecinin sonuçlanmadığına vurgu yaptılar. De kimseyi inandıramadılar.

İYİ Parti Milletvekili Ahmet Erozan çarpıcı bir tespit yapmış. Paylaşmasam olmaz:

"İmamoğlu’na ilişkin kararın siyasi sonuçlarına bakılırsa iktidarın mahkumiyet kararını veren hakimleri görevden alması veya sürmesi gerekecektir… Sonunda Millet İttifakı’nın adayı kim olursa olsun Erdoğan’ın iktidarı bugün intihar etmiştir… Cenaze namazlarına kim gider bilemem…"

Mahkeme günü Kılıçdaroğlu Almanya'da, Erdoğan Türkmenistan'daydı. İlginç geldi bana..

Bir grup eski AKP'li sivri isim de karara tepkili. Bunların ortak özelliği Erdoğan tarafından dışlanmış olmaları. Yani yaraları var. Bunlar İmamoğlu için 'gözyaşı' döküyorlar. Peki samimiler mi? Yoksa 'timsah gözyaşları mı?' Süreç bize gösterecek. Ne demişler, "Zaman en güzel ilaçtır." 

'Timsah gözyaşlarından' şüphelendiklerim sadece bu isimlerle sınırlı değil. 6'lı masanın liderleri arasında da benim bu hisse kapılmamı sağlayanlar var. Onları da zaman içinde göreceğiz. 

Hani, "İmamoğlu'nu kurban verelim, timsah gözyaşları akıtalım ama cumhurbaşkanlığı adaylığını da engelleyelim. Bizim istediğimiz kişi aday olsun" gibi bir kumpas olabilir. Ve bu kumpasta iktidar ve bazı muhalefet liderleri rol almış olabilir.

İmamoğlu'nu ateşin içine atıp, sonra da yardım elini uzatma niyetinde olanlar da var mıdır? Vardır. 

Bunlar acaba hangi tavizleri isterler? İmamoğlu taviz verir mi? Bence can alıcı nokta burasıdır.

İmamoğlu'nu çukurdan çıkarmak için şantaj yapılabilir. İmamoğlu böyle bir durumda pes ederse, gizli anlaşma yaparsa asıl o zaman biter.

Hatırlarsanız Abdullah Gül'ün, ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel'le gizli anlaşma imzaladığı yıllar sonra ortaya çıkmıştı. "Kıbrıs da, Ermenistan’la ilişkilerde taviz, kısmi özerklik" vardı belgede. Çok şey vardı aslında. Suriye sınırındaki mayın temizliği bile.. Hatta o dönem milletvekili olmayan Erdoğan'ın bunu duyunca Gül'e gidip 'nereden çıktı?' diye tepki gösterdiği de sızmıştı kulislere. O anlaşmalar Gül'ün peşinden daima gidecek, unutulmayacak.

Ben ülkede bu tarz geri kalmış ülke gündemlerinin yaşanmasından hicap duyuyorum. Neden doğal seyrine bırakılmaz ki.. Vatandaşın oyu kimsenin tekelinde değil. (Biatçılar için söylemiyorum) İşinizle, gücünüzle, efendiliğinizle, projelerinizle, adaletinizle meydana çıkarsınız; millet de sizi tartar ve kararını verir. Bunca bel altı vuruşa ne gerek var? 

Sizin ülkeyi mi, yoksa sağladığı güç ve rantı mı yönetmek istediğiniz noktasında kaygı doluyum..Çok mu tatlı bu iktidar koltuğu ki oturan kalkamıyor. Giden geri dönmek istiyor...

Merak edenleriniz olabilir. Benim oyum kimseye ipotekli değil. Haklıysa İmamoğlu'nu savunurum, yanlış yaparsa da yererim. İktidara karşı da aynı şey sözkonusu.. Tabi, gazetecilerin iktidarlara karşı yalaka değil de muhalif davranmaları gerektiğinin de altını çizmeliyim.

Demem o ki, kanımca Milletin oyu için de bu durum geçerlidir yüksek oranda.  

Yazık etmeyin bu ülkeye ve insanlarına...