Herkes 6'lı Masa'nın adayının kim olacağına odaklanmış durumda. Haksız da sayılmazlar. Zira yanlış bir tercih halinde mevcut iktidarın devamına ön ayak olmak gibi bir vakıa ile karşı karşıyalar. 

Adayın dışında çok önem arzeden diğer husus ise ortaya konulacak program. Millete neyi nasıl yapacaklarını izah etmek gibi bir mecburiyetleri var. Masa'nın 2. tur ilk toplantısında bu eksende adım atıldığını öğrendik. Şimdilerde 6 parti de ekonomik programlarını hazırlıyor. Bu hazırlıklar ilk toplantıda masaya yatırılacak. Ve hepsinden ortak bir program çıkarılmaya çalışılacak.

Ali Babacan açık şekilde bu zorunluluğun altını çizdi.

Diyor ki; "Seçimlerden sonra parlamenter sisteme geçilene kadar ülke nasıl yönetilecek, bunu beraberce çalışıp topluma açıklayalım kararı aldık. Seçimlerden sonra kurulacak hükûmet ve cumhurbaşkanı hangi politika alanında ne yapacak, bunların mutlaka beraber çalışılması gerekiyor diye karar verdik. Ekiplerimizi oluşturduk, hummalı bir çalışma var. Yarınlarla ilgili üzerinde mutabakata varılmış bir adayın elinde politika seti olmadan aday ismini konuşmak yanlış. Bir seçimi kazanmak var, bir de ülkeyi kazanmak var. Biz hem seçimi hem ülkeyi kazanmak için çalışıyoruz." 

Babacan'ın adaylık tartışmalarına yönelik sitemi de var. O sitemini de, "Bir yandan altı partinin ortak adayı olacak derken, bir yandan da diğer partilerle bunu konuşmadan ben adayım demek doğru olmaz. Cumhurbaşkanı adayının elinde seçim beyannamesi olmadan aday isimlerinin konuşuluyor olması son derece yanlış" ifadeleriyle aktarıyor. Benzer tepkiyi, İYİ Parti cephesinden de duymuştuk. 

Babacan'ın açıklamalarından 'dibini görmediğim suya girmem' anlamı çıkarıyoruz. Babacan şimdiden neyin, nasıl yapılacağını, kimin hangi yetkilere sahip olacağını, atamaların nasıl gerçekleşeceğini, 6 partinin iktidarda alacakları sorumlulukların neler olacağını, görev verilecek bakanlar ve bürokratların kriterlerini, denetim, ihale sistemi gibi pek çok hassas noktayı yazılı mutabakata dökme düşüncesinde.  

Planını şöyle açıklıyor:

"Seçilen cumhurbaşkanı tüm yetkiyi anayasa gereği alacak ama biz istiyoruz ki o süreçte ülkeyi parlamenter sisteme uygun yönetsin. Karar verilmesi gereken 32 husus var. Bunlar, geçiş döneminde ülkenin nasıl yönetileceğiyle ilgili hususlar. Geçiş süreci ne kadar sürsün? Cumhurbaşkanı’nın atama görevlerinin sınırları neler olsun? Altı parti mecliste beraber nasıl çalışacak, yasa tasarıları birlikte nasıl hazırlanacak? Bunların belirlenmesi lazım… Eğer iyi hazırlanırsak, toplumun karşısına güven veren bir programla çıkarsak o zaman biz 360 milletvekilini çok rahat kazanırız. O güveni verebilmek lazım. Geçiş süreci önemli ama bir o kadar da seçimden sonra yapılacaklar önemli."

Doğrusunu söylemek gerekirse Babacan akıllı laflar ediyor. Ortaya attığı görüşler de mantıklı. "Her şeyi yazılı belgeye dökelim iktidara geldiğimizde de uygulayalım" demek istiyor Babacan.

Aba altından sopa denilecek bir yaklaşımı da var.

"Biz seçimlerden sonra kurulacak hükümette yönetimin tümüne talibiz. Hukuk ve adalette, dış politikada, sağlıkta eğitimde nasıl bir politika izleneceğini bilmeden, işin içinde olmayız. Ülke yönetiminin tümüyle ilgili politika seti ortaya çıkmadan biz içinde olmayız." o resti izah eden cümleleri.

Ali Babacan'ın uluslarası finans çevreleriyle ilişkileri iyi. Onlar Babacan'ı çok tutuyorlar. Ellerinden gelse Babacan'ı Cumhurbaşkanı adayı da yapacaklar. Babacan da arzu ediyor kendisinin aday gösterilmesini lakin öyle bir olasılık yok. Yıllarca AKP'de Bakanlık, Başbakan Yardımcılığı yaptıktan sonra gelecek dönemdeki muhtemel bir iktidar değişiminde yeniden iktidarın bir parçası konumunda bulunmak bence kafi bir durum.

Ayrıca Erdoğan'ın Babacan ve Davutoğlu'nu boş bırakmadığı kanaatindeyim. Perde ardında eski adamlarına çeşitli vaadlerde bulunuyor da olabilir. Mesela Ahmet Davutoğlu'nun randevu istemesi oldukça ilginç geldi bana. Eski bir bakandan, "Erdoğan düdüğü çalsa Babacan ve Davutoğlu AKP'ye geri dönebilir" cümlesini duymuşluğum da var. Zayıf bir olasılık ama ben artık Türk siyasetinde hiçbir gelişmeye şaşırmam. 

Babacan finans kuruluşları nezdindeki popülerliğini de saklamıyor. Havasını atarcasına şu notları paylaşıyor:

"İki hafta önce dünyanın en büyük fonu geldi bizi ziyarete. Türkiye’nin ekonomik büyüklüğünün tamamı 800 milyar dolar. Bu fon tek başına 9,5 trilyon dolar yönetiyor. Büyük fon yöneticileri, finans kuruluşları bize hep gelir. Ankara’ya geldiğinde Merkez Bankası, Hazine ve DEVA Partisi onların klasik turu. Geçen dünyanın en büyük üçüncü bankası geldi. Son turlarda artık bize hükûmetin ne yapacağını sormuyorlar. ‘Siz ne yapacaksınız’ diye soruyorlar. Hatta bir fonun yönetimi, ‘Bizim Türkiye ekranımız kapalıydı, sizin çalışmalarınızı takip ediyoruz, tekrar Türkiye ekranını açsak mı diye görüşmeye geldik’ dedi. ‘Eğer siz geliyorsanız, bu kadar akıllı politikalar Türkiye’de uygulanacaksa, biz seçimi beklemeden bugünden yatırım yapalım’ dediler. Eğer ülke temerrüt çukuruna düşmezse ve seçime kadar böyle gidersek, bizim geleceğimiz belli olduğu günden itibaren hemen yatırım gelmeye başlar ülkeye."

Babacan'a göre Türkiye’nin ekonomisi tek kişiyle değil, ancak kadrolarla çözülür. Bu noktadaki vizyonunu da, "Ülke yönetiminin tümüyle ilgili politika seti ortaya çıkmadan biz içinde olmayız. Başka partiler de çalışmalarını koysunlar masaya. 2 Ekim’de yaptığımız son toplantıda tüm partiler politika setlerini masaya koymayı kabul etti. Herkes masaya koysun, arada farklılıklar var mı onlara bakalım, nihayetinde mutabık kalırız" diye aktarıyor.

Biraz da Babacan'ın eski partisine yönelik eleştirilerine bakalım:

*Enflasyonu düşürmenin en önemli yolu, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı. Merkez Bankası Türkiye’de bağımsız değilken, hükümetin talimatıyla iş yaparken 1970’lerde, 1980’lerde, 1990’larda tek haneli enflasyon görülmedi. Ne zaman ki Merkez Bankası bağımsız çalıştı, enflasyon iki yılda tek haneye düştü. 2004 sonunda 34 yıllık yüksek enflasyon tek haneye düştü ve biz paradan altı sıfırı attık. Son iki yıldır Merkez Bankası yine bağımlı hale geldi. ‘Laf dinlemiyor, o yüzden attım onu görevden’ dedi ya Sayın Erdoğan. Laf dinleyen Merkez Bankası Başkanı’nı getirdi, Merkez Bankası’nı tam bağımlı kurum yaptı. Talimatla, yanlış talimatlarla yönetmeye başladı. Enflasyon tekrar patladı.

*Hemen bazı temel ürünlerde başta gıda olmak üzere maliyet kaynaklı enflasyonu düşürmemiz gerekiyor. Tarım Eylem Planı’mızda 56 madde var. Bunlar içinde tarımda maliyeti düşürecek tedbirler var. Gübrenin yarısını devlet olarak biz karşılayacağız. Hayvancılıkla uğraşanlar için yem maliyetinin yarısını devlet olarak biz karşılayacağız. İnanın büyük paralar değil. Gelecek senenin bütçesinde tarıma ayırdıkları bütçe 54 milyar. Faize 567 milyar ayırdılar, 567 milyar ile bugün yaklaşık 957 konut üretebiliyorsunuz. Biz ne yapacağız? Tarımda mazottan ÖTV almayacağız, tarımsal sulamada kullanılan elektriği düşük fiyattan vereceğiz. Gıda fiyatlarındaki düşüşü dışarıdan ithalatla sağlayamazsınız.

*Biz toplu affa kesinlikle karşıyız. Mesela imar affı. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yapılmış en büyük hatadır. Bir önceki seçimden önce yaptılar apar topar. Ne var ne yoksa silmece hepsine ‘Parayı ver, affettim’ anlamına gelecek bir yasal düzenleme yaptılar. Bu af bir kere yapıldıktan sonra bunun izi 20 seneden 30 seneden önce silinmiyor. İmar affından sonra bütün Türkiye’de imar dışı yapılaşmayla ilgili büyük bir teşvik oluşmuş ortada. Dolayısıyla biz bu toplu afların tamamına karşıyız.

*Sağlık Eylem Planı’nı hazırlarken Türk Tabipler Birliği ile sağ olsunlar çok yakın çalıştık. Bizim lansmanımıza geldiler. Sağlık Eylem Planı’nda Türk Tabipler Birliği’nin emeği var, katkısı var. Bütün meslek sağlık örgütlerinin katkısı var. Sayfalar dolusu, sağlık sistemini nasıl düzelteceğimizi yazıyoruz. Yani bunların hiçbirisi kapalı parti çalışması değil, geniş Türkiye çalışması.

Babacan ve ekibinin işe dört elle ve profesyonel şekilde sarıldıkları belli. Bu iyi bir şey. Ezbere değil planlı bir iktidarı herkes ister. Milletin sırtına vurulan yükleri alacak, insanlarına haklarını yemeyecek, onlara hakettiklerini verecek bir yönetim arzuluyor herkes.

İYİ Parti'de Bilge Yılmaz, Cihan Paçacı, CHP'de Faik Öztrak gibi ekonomiye hakim yetkin isimler var. Öztraklar aile boyu yıllardır devletin içinde. Mütevazi ve ağırbaşlı yapıları dikkat çekiyor. Bu isimlerin önderliğinde hazırlanacak programların merak edildiği de bir gerçek. 

Amerika da Almanya da 5-6 bin dolara ikinci el iyi bir araba alabilinirken Türkiye de vatandaşın emekli parasıyla dahi bunu alamadığı bir haldeyiz. Ki 5-6 bin doları Amerikalı, Alman bir yada iki ayda kazanıyor. Düşünün 25 sene çalıştınız, emekli oldunuz. Emekli paranız bir ev, bir araba alamıyor. Acı ve utanç verici bir durum.

Vatandaşların tercihlerinde saçma kriterler yerine bu gerçekleri dikkate alarak oy vermeleri gerekiyor. Aksi halde hakkınızı, hukukunuzu çiğnetmeye razı olmuş olursunuz. Özgürlüğünü, refahını bilinçsiz oy kullanarak yerlere atan seçmen kitlesi olmamak en doğrusu.

Türkiye değişimin eşiğinde görünüyor. Hayırlısı olsun...