Amerika'da Joe Biden seçimi kazanınca bir twit atmıştı. O twitte dünyaya 'Amerika geri döndü' diyordu.

İyi de Amerika nereye gitmişti ki şimdi geri dönecekti?

Amerika Trump'la savaştan uzak bir yol izlemişti. Trump adımlarını Amerikan çıkarlarına göre atarken 'dünyanın jandarması' gibi değil 'kendi ülkesinin savunucusu' olduğu görüntüsünü politikalarıyla ortaya koymuştu. Amerika'nın askeri gücünü ülkesinin çıkarlarının dışında sahaya sürmemeyi seçmişti.

İşte Biden'in bahsettiği,anlatmaya çalıştığı şey bu noktaydı. Biden Trump'un aksine 'jandarma geri döndü' diyerek ülkesinin halen 'dünyanın patronu' olduğu mesajını veriyordu. İzleyeceği yolun da bu eksende olacağına işaret ediyordu. Kendi 'patronluğunu' tanımayanlara karşı ABD ordusunun kullanılacağı anlamı da taşıyordu izler...

Nitekim Biden'in işbaşı yapmasının ardından Çin Denizi'nde ve Moskova'da yaşanan gelişmeler tansiyonun yükselmeye başladığının ifadesi oldu.

ABD uzun zamandan beri ilk kez büyük bir savaş filosuyla Çin Denizi'ne girdi.

Moskova'da protesto gösterileri Putin'i sarstı.

İlkine bakarsak...

Tayvan'ı rahatsız ettiği gerekçesiyle Çin Denizi'ne USS Theodore Roosevelt liderliğindeki bir Amerikan uçak gemisi grubu gönderildi. Roosevelt'e güdümlü füze kruvazörü USS Bunker Hill ve Arleigh Burke sınıfı muhripler USS Russell ve USS John Finn eşlik etti.

Savaş filosunun komutanlığına seçilen kişi de dikkat çekici bir isimdi. Zira o asker 30 yıllık bir tecrübeye sahipti. Tuğamiral Doug Verissimo, "30 yıllık kariyerim boyunca yelken açtıktan sonra,tekrar Güney Çin Denizi'nde olmak harika. Dünya ticaretinin üçte ikisi bu çok önemli bölgeden geçerken, varlığımızı sürdürmemiz ve hepimizin gelişmesine izin veren kurallara dayalı düzeni geliştirmeye devam etmemiz hayati önem taşıyor" dedi. 

ABD bu adımın gerekçesini 'denizlerin özgürlüğünü sağlamak, deniz güvenliğini teşvik eden ortaklıklar kurmak' diye açıklasa da asıl sebep Çin'ın büyümesinden ve Amerika'nın tahtını sallamasından başka şey değil. Bu tavır aynı zamanda dünyanın diğer ülkelerine de mesaj niteliğindeydi. ABD, 'bakın ben geri geldim, Çin min tanımam' demek istiyordu. Çin'e posta koymasından diğer ülkelerin gereken mesajı alacaklarını da düşündüler herhalde.

Moskova protestoları da Biden'in görevi devralmasından sonraya rastladı.Birden Rusya dışındaki Putin muhalifi Navalniy'in Moskova'ya dönesi tutu.Navalniy'nin uçağı iner inmez güvenlik güçleri kendisini gözaltına aldı. Ardından da geniş bir protesto dalgası başladı. Çok sayıda gösterici gözaltına alındı.

G7 ülkeleri de topa girdi ve Rus muhalif Aleksey Navalnıy'ın tutuklanmasını ortak açıklamayla kınadı.Moskova yönetimine 'Navalnıy'ı derhal serbest bırakma' çağrısı yaptı.

Yine dikkat çekici diğer husus da protestoların ardından Putin'in Biden'i araması oldu.

Biden'li Amerika böylece patronluğuna meydan okuyan iki büyük ülkeye ilk mesajını vermiş oldu. 'Mahallenin kabadayısı geri döndü' dedi. liderliğini tehdit eden ülkelere diş gösterdi.

Çin ve Rusya BM'nin 5 daimi ülkesinden ikisi.

Çin ve Rusya Amerika'ya boyun eğecek mi?

Yoksa mücadele yolunu mu seçecek?

Cevabı aranacak sorular bunlar.

Tabi bu arada Türkiye eksenli bazı detaylara da tanık olmaya başladık. Mesela ABD'nin BM'deki temsilcisi Türkiye ile birlikte Rusya'ya da 'Libya'dan çıkın' çağrısı yaptı.Amerika Yunanistan'daki varlığını artırdı. 

Pek konuşmayan İngilizlerden de açıklamalar geldi. Ankara büyükelçileri Türkiye'yi NATO ile işbirliğine davet etti, S-400'lerin satın alınmasının 'hata' olduğu söyledi. 

Türkiye aşırı dikkatli ve akıllı olması gereken bir süreci yönetmek zorunda...