Siyasete yaz rehaveti çökmüştü. Meclis'in açılmasına az bir zaman kala ortalık şenlenmeye başladı. İşbirliği arayışları bir yanda, CHP'deki değişim-kongre faaliyetleri diğer yanda.
Yaz döneminde belki de en dikkat çekici gelişme, Meral Akşener'in Afyonkarahisar'da yaptığı açıklamalardı. Meral Hanım yerel seçimlere tüm partileri tek başına girmeye davet ederken milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimi eksenli özeleştirilerde bulundu. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ı adaylık davetini kabul etmemeleri yüzünden 'yürekli davranmadılar' diye suçladı. Kılıçdaroğlu'na daha önce kamuoyu nezdinde yönelttiği ifadelerin benzerini söyledi.
Meral Hanım'ın, "Önce şahsım, önce ben diyenlerle uğraştık. Milletimizin geleceği için şahsi çıkarlarımızdan vazgeçtik. Koltuğundan başka hiçbir şeyi düşünmeyenle uğraştık. En sonunda olmadı, olamadı, olduramadık. Tüm çabalarımıza rağmen 2023'teki yenilgiye engel olamadık. Biz milletin çağrısını dile getirdiğimiz için yankı odalarında ihanetle suçlandık. Biz millet iradesini savunduğumuz için 'işbirlikçilik'le suçlandık. Biz o yankı odalarında iktidara 'yanlamak'la suçlandık. " ifadelerinin muhatabı öncelikle Kılıçdaroğlu ve ona gaz verenlerdi.
Akşener'in o konuşmasında dile getirdiği görüşler çok isabetliydi. Akşener'in ifade etmediği tek kusuru vardı kanaatimce. O da, masadan kalktıktan sonra tekrar geri dönmesiydi. Madem "Önce şahsım, önce ben" diyen kendi adaylığını dayatan Kılıçdaroğlu var, madem masada seni kumpasa almışlar, madem masadan kalktın... Neden geri dönersin ki? Halbuki yapacağın şey; dürüst, milletin güven duyacağı birini bulup onu aday olarak seçmenin karşısına çıkarmak olmalıydı.
Ve, "Ey aziz milletim; ben sizin sesinizi dinledim, dayatmaya, kumpasa direndim. Namuslu, dürüst, güvenebileceğiniz, devletin malına helal getirmeyecek, gerçek yerli-milli bir aday buldum. Ben üzerime düşeni yaptım. Gerisi sizin bileceğiniz iş" deseydi çok farklı şeyler olabilirdi. İsim isterseniz mesela eski bakanlarımızdan Oltan Sungurlu oradaydı. Meral Hanım, Sungurlu'yu milletin önüne çıkarsaydı müthiş iş yapardı.
Geldiğimiz aşamada yerel seçim eksenli işbirliği tartışmaları var. Akşener kapsamlı bir işbirliği modelini dışladı. Lokal işbirlikleri için kapı aralık görülüyor. CHP cephesinde şimdi "muhalefet bölünürse AKP belediyeleri alır" ifadeli bir lobi çalışması göze çarpıyor.
İyi de be mübarekler (Kılıçdaroğlu ve destekçileri) cumhurbaşkanlığını ve Meclis'i AKP ve Erdoğan'a teslim ederken aklınız neredeydi? Siz ülke yönetimini AKP'ye anahtar teslimi verdiniz, Meral Hanım Belediyeleri hediye etse ne olacak? Ki Akşener'in böyle bir düşüncesi de yok. Bence isabetli bir tercihte bulunuyor. Kendi partisiyle seçime girmesi doğru tercih. İdeal adaylarla, sıkı tetkiklerden sonra belirlenecek isabetli adaylarla ben başarılı netice alacağı kanaatindeyim. Başarısızlığın faturasını ödemeyen Kılıçdaroğlu belki yerel seçimden sonra koltuğu bırakıp gitmek zorunda kalır.
Bu arada CHP'li Barış Yarkadaş'ın "madem öyle, belediyelerdeki İYİ Partili bürokratlar istifa etsin" diye televizyon programında sıkça dile getirdiği bir cümlesi var ve İYİ Parti kanadından buna tatmin edici bir yanıt verilememesi tuhafıma gidiyor. Barış Yarkadaş'a, "kardeşim o belediyeler işbirliği ile alındı. O belediyelerin görev süresi dolduğunda zaqten gereği yapılır. şimdi neden ayrılacaklarmış" diyen bir İYİ Partili'ye rastlamadım.
Akşener'in Ankara ve İstanbul Belediye Başkanları Yavaş ve İmamoğlu'na tepkisi de haklı. "Yüreksizler" dediği iki isim daveti kabul edip aday olma cesaretini gösterseydiler durum çok farklı olacaktı. Sonuçta millet asıl aday Kılıçdaroğlu olduğu için güvenip seçmedi. İkisinden biri aday olma cesaretini gösterseydi manzara bu şekilde olur muydu?
Bu nedenle ikisinin de fatura ödemesi yanlış olmaz.