Ak Parti 2002'de iktidar oldu. Aradan geçen zaman 16 yıl. Bir siyasi oluşumun bu denli işbaşında kalması büyük bir olaydır. Önce bunu vurgulamalıyım...

İktidardaki son birkaç seçimde herkesin ortak kanaati yarışa girenler arasında "eşitsizlik" olduğuna dönüktü. Yani ağır siklet boksörü ile hafif veya orta sikşet boksörünün karşılaşmasına benziyordu seçimler...

Erdoğan liderliğindeki iktidar herşeyden önce kendisine rakip olabilecek kişi yada partileri önceden engelliyordu. İktidar gücünün de pervasız kullanılması seçimleri sadece "iş olsun" şekline dönüştürüyordu. Burada iktidarın başarısının yanında muhalefetin yetersizliğinin de realite olduğu açıktı. Çünkü siyaset aynı zamanda organizasyon ve operasyon yapabilme kabiliyeti gerektiriyordu.

24 Haziran seçimlerinde durum biraz farklı görünüyor. Siyasete yeni aktörler girdi. Bu aktörlerden Meral Akşener ve ekibi deneyimli. Devletle yakın çalışmış isimlere sahip. Operasyon ve organizasyon yapabilecek becerileri mevcut.

İlk somut örneği "seçime girme" mücadelesinde görüldü. İktidarın İYİ Parti'yi seçime sokmama planı olduğu gözleniyordu; bu plana engel olundu. CHP'li 15 vekilin istifa ederek İYİ Parti'ye geçmesi, bu partinin seçime katılmaya hak kazanması sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, "YSK, cumartesi kararı almış olsaydı, belki '15'ler olayı' olmazdı" demesi bir nevi YSK'ya kızgınlığının da ifadesi.

Diğer yanda Temel Karamollaoğlu'nun başında olduğu SP var. Onlar da arkadan Abdullah Gül'ün de katkısıyla oldukça aktif görünüyor. HDP ise çoğu vekilini kaybetmesine karşın yine de ayakta. Türkiye partisi olsalar herkes rahat edecek. 

Seçimlerin bu kez kora kor olacağı şu birkaç günde yaşadıklarımızdan anlaşılıyor. 23 Nisan Resepsiyonu'na da yansıdı bu vaziyet. Mesela ilk kez Erdoğan'ın olduğu bir Genel Kurul'da Ak Parti milletvekillerinin 80 civarında eksikle katılım sağladıkları görüldü. Erdoğan'ın locada Genel Kurul'u izlerken keyifsiz olduğu herkesin ortak kanaatiydi. Bunda şüphesiz ki yaşanan tartışmaların yanında eksik katılımın da payı vardı.

TBMM'de iktidar grubundaki bu manzara hemen muhalefetin diline düştü. Konuşulanlar arasında Ak Parti'den milletvekili istifalarının olacağı iddiası vardı.

"Nereye gidecekler ki..."
dediğimde de SP'yi adres gösteriyorlardı...

23 Nisan Oturumu'nda muhalefetin sert söylemlerine iktidar aynı dozda karşılık vermeyip tansiyonu düşürmek yerine aynı sertlikle yaklaşınca ortaya çıkan tatsız duruma üzüldüm. Popülizm hiç olmasa bu özel günde yapılmamalıydı...

Salonda İYİ Parti'li Yusuf Halaçoğlu otururken, Devlet Bahçeli hemen yanında MHP grubuna ait sıralara oturmak üzere geliyordu ve Halaçoğlu eski liderini görmemezlikten geldi, ayağa kalkmadı, saygı gösterisinde bulunmadı. Bahçeli, İYİ Parti adına kürsüye çıkan Nuri Okutan'ı dinlemedi.

Muhalefet milletvekillerinde belli bir keyiflilik hali mevcuttu lakin İYİ Parti'ye geçen 15 CHP'li için aynı şeyler sözkonusu değildi. Bu vekillerin çok düşünceli hali dikkatimi çekti. Bu vesileyle adları 15'lere çıkan bu milletvekillerinin 24 Haziran'da istenirse CHP'den aday gösterilmelerinin önünde engel bulunmadığını öğrendim. Buna izin veren düzenlemenin mimarının da Ak Parti olduğunu belirtelim.

Bugün salı...

CHP Parti Meclisi (PM) toplanıyor. Daha önce Cumhurbaşkanı adayının bu toplantıdan sonra açıklanacağı belirtilmişti ama dünkü temaslarımdan aldığım hava böyle olmayacağına dönük. PM'den, Genel Başkan Kılıçdaroğlu'na Cumhurbaşkanı adayını belirleme konusunda "yetki verme" kararı çıkacağı aktarıldı.
"Peki aday kim olacak?" diye sordum bazı CHP'li ağır isimlere...

İsmi geçenlerin tamamında bazı dezavantajlar olduğu tespiti yapılıyor. Yılmaz Büyükerşen'in yaşı, İlhan Kesici'nin Demirel bağlantısı, Muharrem İnce'nin uluslararası vizyon eksikliği-dil sorunu gibi eksikleri dillendirildi. 

CHP'nin aday tespitindeki yanlış hamlesi yarışın başlamadan bitmesi anlamına gelecek denli kritik. Yurt içinde ve yurt dışında işin altından kalkabilecek, 2002 - 2018 arası dönemde yaşanan olumsuzluklarda dahli olmayan, HDP seçmeninden de oy alabilecek bir isim bulmak mecburiyetindeler...

İnsan işin içinde olunca kendini kaptırır, bazen basireti bağlanır. O yüzden ben siyasetçilere daima, farklı düşüncelerde olanları ama objektif konuşanları dinlemeleri, parayla satın alınan danışmanlar yerine yanlarında doğruları söyleyecek iradeye sahip kişileri bulundurmaları önerilerinde bulunurum. Sürekli yanınızdakilerin yalaka sözlerine mahkum kalırsanız, onlar da doğruları korkmadan söyleyemeyecek nitelikte insanlarsa vay halinize...

Politika yapanlar, parti liderlerinde bulması gereken en önemli özelliklerin başında, demokrasiyi benliklerinde özümsemiş olmaları gelir. Seçilirsin gelirsin, aksi halde gidersin. Bunu sindirmek demokrasiye inanmak, hissetmekle mümkündür...

OKUTAN VE GÖZDEN KAÇAN KONUŞMA

Nuri Okutan eski Valilerimizden. Kaliteli bir isim. 23 Nisan için İYİ Parti adına kürsüye o çıktı. Söyledikleri tartışmalı gündemde gereken ilgiyi görmedi.

Halbuki anlattıkları, tespitleri müthişti. Haber olarak okumuşsunuzdur. Burada bazı görüşlerini paylaşmayı yararlı görüyorum. 

"Bugün itibarıyla ülkemize, demokrasimize ve ulusal egemenliğimize baktığımızda gördüğümüz şudur" dedikten sonra sıraladığı hususlar üzerinde düşünmemiz lazım. 

O başlıkların bir bölümü şöyle:

"Milletimizin varlığının teminatı olan ahlak çökertilmiştir. İslam âleminin ve Türk dünyasının ümidi olan Türkiye Cumhuriyetinin bekası tehlikeye düşürülmüştür. Ülkemizin geleceği tehlikededir. İnsanımız kutuplaştırılmıştır. Ordumuzun caydırıcılığı zayıflatılmıştır. Devlet kurumlarının içi boşaltılmıştır. Türk devleti kuruluş felsefesinden uzaklaştırılmıştır. Laikliğin içi boşaltılmıştır. Türkiye Cumhuriyetinin sembolleri saldırı altındadır. Türkiye’nin dış itibarı bitirilmiştir. “Tek adam-tek parti sistemi” ve “parti devleti anlayışı” hakim hale gelmiştir. Meclis millet iradesinin tecelli yeri olmaktan ve ülke kaderine hükmeder olmaktan çıkarılmak üzeredir. Demokrasi ağır yaralıdır. Adil ve serbest seçim ilkesi rafa kaldırılmıştır. Hukuk ve yargı tanınmaz ve bilinmez haldedir. Hak ve özgürlükler askıdadır. Basın özgürlüğü ayaklar altındadır. “Kapalı devre, merkezi hortum düzeni” ile yolsuzlukta çağlar üzeri bir sıçrama yapılmıştır. Üniversite bitme noktasındadır. Devlet görevlileri kıskaç altındadır. İş dünyası korku içindedir. Türkiye yönünü kaybetmiştir. Hangi yöne gideceğini bilemez hale düşürülmüştür. Kontrolsüz Suriyeli göçü ülkemiz ve milletimiz için büyük bir sorun haline gelmiştir. Türkiye enerjisini boşa harcar haldedir. Ekonomi dışarıya ve yabancılara çalışır haldedir. Eğitim boşluktadır. Kültür ve sanat ihmal edilmiştir. Dine ve dindara güven ağır yara almıştır. İslam’ın şiddetle ve terörle özdeşleştirilmesine gerekli karşılık verilememiştir. Batı’nın İslam ve Türk düşmanı politikalarına çanak tutulmaktadır. Irak ve Suriye sınırlarındaki belirsizlik tehlike saçmaktadır. İnsanımız ağır borç altında yaşamaya alıştırılmıştır. Kamu imkânları yandaşlara aktarılmaktadır. Muhaberat ve polis devleti olma yolundayız Yeni rejim ve yeni devlet tartışmaları gündemdedir. Bugün ülkemiz doludizgin bir felakete doğru sürüklenmektedir.”

Sevgiyle kalın...