Seçim sürecinin sancılı geçeceği kendini belli ediyor.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun önünün kesilmesi girişiminden sonra yaşanan gerilim devam ederken Ali Babacan'ın saçma sapan açıklamalarını duyduk.

Babacan AKP'nin bakanlarındandı. Abdullah Gül'ün yetiştirmesi olduğu kulislerde dillendirilir. Bir ara Melih Gökçek'e danışmanlık yaptığı da anlatılır. AKP'den ayrıldıktan sonra parti kurdu. Sonra gitti Kemal Kılıçdaroğlu'nun oluşturduğu masaya oturdu. Seçime az zaman kala çıktı Türklüğe savaş açtı. Parti yetkililerinden biri de Babacan'ın ifadesini tasdik etti. Babacanlar ellerine fırsat geçerse Anayasa'dan Türklüğü çıkarma planlarını utanmadan, korkmadan, yüzleri kızarmadan açık etti. 

Onları dehşet içinde takip ettim. "Adı Türkiye olan, Türklerin ülkesinde, Türklere savaş açan bir siyasetçi kafayı yemiştir" diye düşündüm. Sahi Babacan'ın Türklükle derdi ne ki? Kendisini Ermeni veya Yahudi hissedebilir. Buna itirazım yok. Lakin Türk yurdunda nefes alıp, havasını koklayıp, ekmeğini yiyip, bir eli yağda bir eli balda yaşarken, ona bu imkanları sunan ülkeye ve insanlarına nankörlük etmek hangi vicdana sığar? Bu ne cürettir. Abdullah Abisinin yarım bıraktığı sabotajlara devam  etmeyi düşünüyor galiba. 

Hukukçulara sormadım. Ama kanaatime göre Babacan hakkında soruşturma açılması gerekir. Türke düşmanlık Türkiye'ye düşmanlıktır. Bu az buz bir suç değildir. Sanmayın ki Türke düşman olan Kürte dost olur. Türk ve Kürdün birbirine kenetlenmesinden başka seçenek yok. Asıl önü kesilmesi gereken adam İmamoğlu değil Babacan'dır.

Tabi ortadaki diğer problem de 6'lı Masa'da bulunmasıdır. Masa ortakları Babacan'ın bu çirkin ifadelerine ses çıkarmayıp sineye çekiyorlarsa bilmeliler ki; muhalif tarafta olan seçmenlerin çoğu onlar gibi düşünmeyecektir. 

Bu hususta en okkalı yanıtlardan birini Bağımsız Türkiye Partisi lideri Hüseyin Baş verdi. Baş, "Dalgamı geçiyorsun? Nerede yaşıyorsun? Sen kimsin Türklüğü anayasadan çıkarıyorsun. O Türkler seni siyaset sahnesinin dışına atar. Böyle bir şey olmaz. Bu kavramın anlamını bilmeyenler ya tarihini bilmiyordur ya da başına neler gelebileceğini kestiremiyordur" dedi.

Sözlerinin devamı şöyleydi.

"Bu toplumun özbenliğini oluşturan, öz kimliğini oluşturan bir üst kavramı, Atatürk'ün bize kazandırdığı kavramı... Türklük, Türk tarihinde iki bin yıldır, üç bin yıldır olan bir şey değil. Biz bir gün Selçuklu olduk, bir gün Osmanlı olduk, bir gün şu olduki bir gün bu olduk. Hepsi bizdik ama biz Atatürk'le Türk olduk. Türk tarihinde ilk defa 'Ne mutlu Türküm diyene' kavramını Gazi Mustafa Kemal Atatürk bize kazandırdı. Bu Cumhuriyet'le geldi. Atatürk bilmiyor mu bu ülkede Ermeni yaşadığını? Bilmiyor mu Kürt yaşadığını, Rum yaşadığını? 72 milletin bu coğrafyada bin yılı aşkın süredir var olduğunu Atatürk bilmiyor mu? Biliyor ama diyor ki hepimizin ortak idealleri, ortak paylaşımları var.

Hepimizin ortak bir tarihi oluştu. Hepimiz ortak bir geleceğe bakıyoruz ve kardeş gibi aynı coğrafyada yaşıyoruz. Atatürk'ün aslında anlattığı bu. 'Ne mutlu Türküm diyene' cümlesinin içinde bunları anlatıyor. Bizde bir birliktelik oluşmuş. 'Ne mutlu Türküm' diyen herkesi bu çatı altında, bu bayrak altında yaşatalım. Atatürk bunu koyuyor. Toplumun istekleri belli, onlara sunacağımız kavramlar belli ama sen çıkacaksın 'Türklüğü anayasadan çıkaralım' diyeceksin..."

Babacan başka bir densizliğe daha imza attı. O da İHA-SİHA ve Baykar eksenliydi. Eline fırsat geçerse 'dokunacağını' söyledi. Baykar'ın kayırıldığını iddia etti. Baykar ise bu iddianın yalan olduğunu, devletten bir kuruş almadıklarını açıkladı. Babacan, Türkiye'nin savunma sanayinde kendi kendine yeter olmasını hazmedemiyor anlaşılan. Peki ne istiyor olabilir? Artık orasını da siz düşünün...

***

Bir diğer konu eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş'in cinayete kurban gitmesiydi. 12 Eylül öncesi sağ-sol kavgasında insanlarımız birbirine kıydı. Sonra "ne kadar yanlış yapmışız" diye dizlerini dövdüler. Ateş'in öldürülmesiyle amaçlanan şey zamanla daha iyi idrak edilecektir. Bu ülke insanlarını bu kadar kolay kurban vermemelidir.

***

SADAT'ın bir tv kanalına verdiği ve Kemal Kılıçdaroğlu röportajı sırasında kadraja sokulan reklam sayesinde yüksek tansiyonlu günlerimiz devam etti.

Kılıçdaroğlu bu girişimle kendisinin tehdit edildiğini açıkladı. Kılıçdaroğlu bir nevi 'dayanamadı patladı' diyebileceğimiz 'tehdit, rest ve vasiyet' içeren sözleri üzerinde ciddi şekilde düşünülmesi gerekir. Ana muhalefet lideri ölümle tehdit ediliyorsa durum hiç iç açıcı değildir.

AKP ve Erdoğan ülkenin ayarlarını o denli bozdu ki.. Bugün onların sıkıntılarını yaşıyoruz.. İnsanların kanından, canından iktidar kavgası planlayanlar, buradan post çıkarmayı hesaplayanlar varsa dilerim lanetlenirler. Kendi aileleri ve akrabalarıyla sınanırlar umarım..

Yaşananlar hayra alamet değil... Devlet inşallah ağzını açıp seyretmiyordur bunları..

Geçmişten, tarihten ders almalıyız. Hem vatandaşlar olarak, hem de yönetenler olarak..