Türkiye'de sorunlar eksik olmuyor. Halbuki problemleri de çözüm yolları da belli. Çeşitli kesimlerde konu ediliyor ve görüşler ortaya konuluyor. Maalesef iş çözüme geldiğinde yeterli performans sergilenemiyor. Özellikle siyasiler, özellikle iktidardaki siyasiler kendilerini düşündüklerinin çeyreği kadar ülke ve milletin dertlerine eğilseler belki durum farklı olacak..

Gençlerin durumu ülkemizin acınası ve öncelikli mevzuları arasında. İYİ Parti Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu, genç yoksulluğun tüm yönleriyle ele alınması ve gençlerimizi yoksulluktan kurtarma tedbirlerinin araştırılması için verdikleri araştırması önergesi için Meclis'te konuştu. Şöyle dedi: 

"Her yaş grubunu farklı açılardan etkileyen yoksulluk, şüphesiz ki geleceğin mimarları olarak görülen gençlerin geleceğine mal olmakla ve ülkemizi derinden etkilemektedir. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, 15-24 yaş grubundaki gençlerimiz ülke nüfusunun yüzde 15,4'ünü oluşturmaktadır. Türkiye sahip olduğu genç nüfus oranıyla Avrupa Birliği ortalaması olan 10,6'nın epeyce üzerinde bir nüfusa sahiptir. EUROSTAT verileriyle gençlerin yoksulluk ve sosyal dışlanma riski oranlarına baktığımızda Türkiye yüzde 47,1 oranıyla yüzde 28,4 olan Avrupa Birliği ortalamasının üzerinde yer almaktadır. Ülkemizde her 2 gençten 1'i yoksulluk riskiyle karşı karşıyadır. Hükûmet her ağzını açtığında gençlerden veya üniversiteye devam eden 8,5 milyon nüfustan bahsetmektedir. Gençlerimizin çokluğu gururumuzdur ama hangi gençlik? Her 3 gençten 1'i ne işte ne de okulda, her 3 gençten 1'i iş arıyor yani gençlerimizin üçte 2'si boşta diyebiliriz.

Üretken olması gereken genç, bu hükûmetçe tüketici hâline getirildi. Genç, içi içini yiyerek ömrünü geçiriyor. Üniversiteye giden nasıl bir eğitim alıyor? 2002 yılında Times Higher Education sıralamasına göre Türkiye'den ilk 300'de 6 üniversite var idi, 2022 yılında yapılan sıralamada ise Türkiye'den ilk 500 dünya üniversitesinde sadece 1 tane üniversite vardır. Bunun adı gençlere eğitim yaptırmak mıdır? Bunun adı şudur: Üniversitelerin işsizliği dört yıl önleyen kurumlar hâline getirilmesidir.

Gencin birisi, 24 yaşında, yazılım mühendisi ve diyor ki: 'Bu Hükûmet Türk gençliğine bir gençlik borçlu çünkü hiçbir genç burada hayallerine kavuşamadı, amaçlarına ulaşamadı; bir adım atmaya çalışırken iki adım geriye çekildi." Türkiye'de öğrenci olmak gerçekten Survivor gibi, her gün hayatta kalmaya çalışıyorsun, inanılmaz sorunların var. Ama üstüne üstlük, komedi gibi açıklamalar dinliyorsun: 2020 yılında yapılan bir araştırmada gençlerimizin yüzde 76,2'si "Yurt dışına giderim." demektedir. Gençlerine ülkelerinden ümidi kestirenlere yazıklar olsun."

Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur'un dikkat çektiği kesim ise tır kaptanlarıydı. Uluslararası seferler yapan tır şoförlerinin çilesi bitmek bilmiyor. kapılarda ömürleri törpüleniyor. Son problem Rusya endeksli. Ruslar bizim tırlara güçlük çıkarıyor. Dinleyelim:

"Ülkemizin ihracatını Rusya ve Türki cumhuriyetlerine taşıyan binlerce tırımız kırk beş gündür ülkemize dönemiyorlar çünkü Rusya Rus, Ermenistan ve Gürcistan tırlarına öncelik tanıyor. Geçişlerde Türk tırları sona bırakılıyor. 6-7 bin tırımız otoyol üzerinde. Yemek, banyo, tuvalet gibi zaruri ihtiyaçlarını karşılama imkânlarından yoksunlar. Neredeyse bir buçuk aydır bu çileyi çekiyor. Sabırlar tükenmiş, sinirler gerilmiş durumda. Haklılar da. Türk tır şoförlerimizin mağduriyetlerinin bir an önce çözülmesi lazım. Bu sorunun yazışmayla çözülmeyeceği de çok açık. Rus yetkililerle görüşmeyle, diyalogla bu sorunun çözülmesi gerekiyor. Rusya'nın bu sorunu çözmesi ne kadar erken sağlanırsa şoförlerimizin çilesi de o kadar erken biter bir an önce ailelerine kavuşurlar."

Sahi bu Ruslar'ın derdi ne? Niye eziyet çektiriyorlar bizimkilere? Hani ilişkilerimiz iyi ya merak ediyorum sebebini...

İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir, YÖK'ün akademisyenlere az maaş veren vakıf üniversiteleriyle ilgili adımını gündeme taşırken şunları ifade etti:.

"Uzunca bir süredir yaptığım çağrılarım sonucunda Yükseköğretim Kurulu, Meclis olarak oy birliğiyle çıkardığımız yasa maddesine uymayarak öğretim elemanlarının yasal hakları olan ücretlerin altında ücret ödeyen ve maaşlarına gerekli zamları yansıtmayan 9 vakıf üniversitesiyle ilgili inceleme başlattığını duyurdu. YÖK'ün başlatmış olduğu bu süreci yakından takip ettiğimizi belirterek; hızlı, etkin ve şeffaf bir inceleme yapmasını ve haksız yere görevlerine son verilen akademisyenlerin üniversitelerine dönmelerinin sağlanmasını istiyoruz. Diğer yandan, YÖK bu kurumlarla ilgili şikâyetlere karşı bir inceleme başlatırken acaba Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da bir adım altmış mıdır? Çalışanların haklarını ödemeyen bu kurumlara karşı herhangi bir incelemesi, denetimi, soruşturması veya yaptırımı var mıdır?"

İzmir Milletvekili Musavvat Dervişoğlu'nun tepkisi Çaykur odaklıydı. Üzüntü veren notları paylaştı. Çaykur'un halinin içler acısı olduğunu fotoğrafladı:

"Türkiye Varlık Fonuna devredildikten sonra zararı katlanarak artan ÇAYKUR'un, 2021 yılı zararı 2017 yılınaoranla yüzde 88 büyüyerek 503 milyon 840 bin liraya ulaştı. ÇAYKUR'un 2021 Yılı Faaliyet Raporu'nda dönem sonu itibarıyla bankalara olan toplam kredi borcu 5 milyar 241 milyon lira -yani eski parayla 5 katrilyon 241 trilyon lira- olarak kayıtlara geçti. ÇAYKUR'un kısa vadeli borcu elindeki toplam likiditenin 5 katı kadar, bunun anlamı doğrudan doğruya iflastır. AK PARTİ'nin il başkanının ağabeyinin Genel Müdürlüğündeki ÇAYKUR'un "faaliyet dışı gider" olarak sınıflandırıp bankalara ödediği faiz ise sadece 2021 yılında 588 milyon 390 bin lira olarak belirlenmiştir.

Böylece, yılda kişi başına çay tüketimiyle dünyanın birinci sırasında yer alan Türkiye'de ÇAYKUR 2021 yılını da zararla kapatmıştır. Varlık Fonu üzerinden Türkiye'nin en değerli şirketlerini yağmalayanlar ve faturayı da Türk milletine ödetenler şunu iyi bilsinler ki milletin verdiği yetkiyle ve milletin namı hesabına hesap vakti yakındır. Türk milleti hesap sorma hakkını sandıkta kullanmak üzere gün saymaktadır."

Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmaz'ın gündeminde de örtülü ödenek harcamaları vardı. Tepkisini şöyle açıkladı:

"Cumhurbaşkanının kullanabildiği, 'örtülü ödenek' olarak adlandırılan ve hesabı sorulamayan gizli hizmet giderleri için Mart ayında 788 milyon TL harcandığı ve bu yılın ilk üç ayında harcanan toplam örtülü harcama tutarı ise 1 milyar 14 milyon TL olduğu belirtilmiştir. 405 bin emeklinin maaşına denk gelen bu parayı sadece bir kişinin harcaması ülkedeki saray israfını gözler önüne sermektedir. Ekonomik yıkım, yüksek enflasyon ve açlık sınırının altında yaşayan milyonlarca halkın krizle boğuştuğu Mart ayında örtülü ödenekten 788 milyon TL harcayan sarayın ölçüsüz harcamaları tüm zamanların rekoru olarak kayıtlara geçti. Sarayın bu ölçüsüz harcamaları ekonomik anlamda domino etkisi yaratarak yine vatandaşımıza vergi, ceza, yüksek enflasyon, yoksulluk, işsizlik ve fakirlik olarak geri dönecektir. İsraf ve saltanat üzerine kurulmuş olan bu düzeninizin hedefi 84 milyon yurttaşımızı sömürmekten başka bir şey değil ama vatandaşın vergisini, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyen bu düzeni hep birlikte değiştireceğiz."

Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu Demir yoksulluk için kurdu cümlelerini. Yoksulluğu kaderle ilişkilendiren yaklaşımlara tepki de vardı sözlerinde. Şöyle dedi:

"Şunu çok açık ifade etmek isterim: Yoksulluk bir kader falan değil; eşitsizliklerin sonucu ve açık bir insan hakkı ihlali. Bu sorunlar çözümsüz mü?  Aslında, bugün acilen yapabileceğimiz çok sayıda şey var. Bu yoksulluk, toplumunun, iktidarın, muhalefetin öncelikli meselesi olmalı ve bir an önce kentlerdeki dezavantajlı ve dar gelirli çocuklara etkin destek hizmetleriyle gıda sağlayabilmek için elimizden geleni yapmalıyız. Zengini daha zengin yapacak, yolsuzluk yapanlara kucak açarak,  yoksulluğun ilelebet sürmesine neden mi olacağız, yoksa gerçekten, herkesin insanca, eşit yaşayabileceği bir düzen mi kuracağız? Biz diyoruz ki: Yoksulluğa çözüm var, herkese kaynak var, bunu sağlayabiliriz."

Konuştuklarımızı icraata dökebilsek mesele kalmayacak...