Kahramanmaraş merkezli depremler canımızı yaktı. Yılların ihmali hem can hem de mal kaybı olarak acı bir fatura çıkarttı. 

İTÜ’nün uzman ekibi deprem sonrası bölgedeki incelemelrini rapor haline getirdi. Bilim insanlarının yaptıkları değerlendirmede, depremin yarattığı büyük yıkımın nedenleri bir bir tarif edildildi. İTÜ ekibi ağır faturanın nedenlerini beş ana başlıkta açıkladı:

1- Binaların yaşı.

2- Zeminin yetersiz taşıma kapasitesi.

3- Yönetmeliklere uyulmaması.

4- Malzemelerin kalitesizliği.

5- Bitişik binalarda kat uyumsuzluğu.

Aslında bu gerçekler 17 Ağustos 1999 depremi sonrasında da çok konuşuldu. Meclis'te Deprem Araştırma Komisyonu'nda da ele alındı, tespitler yapıldı. Çözüm yolları sıralandı. Ama nafile. Unutuldu, gereken önlemler alınmadı.

'Aklın yolu bir misali' gereken tedbirler alınmış olsa deprem bize bu kadar vahim bir fatura ödetmeyecekti.

Her depremde olduğu gibi yine müteahhitler gündemde. Onlara saldırıyoruz. Peki yeterli mi?

Uygunsuz zemine inşaat izni verenler..

Uygunsuz proje çizenler..

Kalitesiz malzeme satanlar..

Kalitesiz malzemeye onay verenler..

Kalitesiz malzemeyi kullananlar..

Demirleri bağlayan işçileri denetlemeyenler..

Betonu yeterli kalitede yapmayanlar..

Kalitesiz betonu yapıda kullananlar..

Bunları denetlemeyen yapı deneticileri..

İmar değişikliği ile köşe dönen siyasetçiler..

İmar aflarına imza atanlar..

Yapılara ruhsat veren bürokrat ve siyasetçiler..

Bütün bunları organize edip, denetlemesi gereken iktidarlar..

Hepinizin günahı büyük. Bu vebal hepinizin.

Vatandaşlarını 'mezar evlere' sokan bir yönetim anlayışı bir kez daha belirginleşti. Un var, su var, şeker var ama helva yapamadık. Bunun yerine ölülerimizin arkasından helva dağıttık.

İYİ Parti Antalya Milletvekili Hasan Subaşı, “Artık bilime önem vermeliyiz. Kader diyerek bunları geçiştiremeyiz. Eğer devlet sık sık imar kanununu değiştiriyor, imar afları çıkarıyorsa, ihale yasası yaklaşık 200 defa değiştirilmişse, bizim devlet sistemini sorgulamamız gerekiyor” dedi.

Haksız mı? Hadi siyasetçiler iflah olmaz diyelim.. Bari devlet el atsın şu işlere de ortaya sağlam yapılar çıkartalım.

Deprem sonrası muhteşem Türk milleti yine kendine yakışanı yaptı. Seferber oldu, bölgedeki insanları yalnız bırakmadı. Türk dünyası da tek yürek elinden gelen desteği esirgemedi. Küçük Türk balalarının harçlıklarını Türkiye'ye göndermeleri duygu yoğunluğu yaşattı. 

İspanyol arama kurtarma ekibi,  Türk halkının cesaret ve işbirliğinden çok etkilendiklerini anlattı. Borja González de Escalada,"İnsanlar elektrikleri ya da başlarında bir çatı olmamasına rağmen başka yerlere gitmek yerine, kalıp yardım etmek istedi. Bir yardım gerekirse diye günlerce sokakta uyudular” ifadelerini kullandı.

Dünyanın farklı ülkeleri de yaraların sarılmasında rol aldı. Çok sayıda ülkeden arama kurtarma ekibi geldi ve çalışmalara katıldı. İsrail'den gelenlerin farklı ajandaları olduğunu da gördük. Adamlar Ester Kitabını kaşla göz arasında alıp İsrail'a kaçırmışlar. Daha sonra neyse ki iade edildi.

Yunanistan ise gösterdiği ilginin yanı sıra verdiği destekle de şaşırttı. Türkiye'deki arama kurtarma faaliyetlerinde rol alan ekip lideri, ülkesine döndükten sonra düzenlediği basın toplantısında ağladı.

Aslında bütün bunların özeti 'insan olmak' tanımında saklı. Ülke insanları birbirleriyle dostça yaşamaya hazır da gelin bir de yönetenlere anlatın bunu...

Deprem tehdidi devamlı kapımızda. Bundan gayri ihmale yer yok. Acil olarak hem yaraları sarmalı hem de diğer illerdeki tehlikeleri azaltmalıyız. 

Nacizane bir anımsatmam da; büyük illere göçün tersine çevirilmesi. Cazibe merkezi köyler inşa edilmeli hızlıca. İnsanlarımız üretimi unutmaya başladı ve çok tehlikeli bir durum bu...