Recep beyin oğlunun başında olduğu, kızlarının mütevelli heyeti üyesi olduğu Türgev Vakfı özel bir üniversite açıyor. Adı da İbn-i Haldun. Rektörünü dahi telefon açarak bizzat Erdoğan’ın atadığı bir işletme. Rektör yardımcısı ise "ABD'ye gittik. Ziyaretlerimizi tamamlarken Pensilvanya'ya uğradık. Muğla Milletvekili olarak ellerini öptük" diyen AKP eski Muğla Milletvekili Yüksel Özden'den başkası değil. Birde üzerine Eğitim Fakültesi Dekanı olarak görev yapıyor.
Malezya dan şeriatçı şahısların desteklediği hadis ilminin önemli temsilcilerinden El-Buhari ismi verilen bir üniversite ile işbirlikleri var. İngilizce eğitim veren bölümlerde bazı Malezyalı hocalar görev yapacak, öğrenci değişimi vb. hususlar var. Birde Medeniyetler İttifakı gibi bir enstitüleri var. Allah aşkına hakikaten cahilsiniz. Müslümanları aşağılayan ve batılıları öven bir adamın yani S. Huntington’un fikridir bu saçmalık. Tek bir dünya medeniyeti vardır ve ortak bir tarihsel gelişimi bulunmaktadır. İbn-i Haldun ise Özbek Türkü, Hz. Muhammed’den 170 yıl sonra doğmuş, Mekke de yaşamış, eğitim görmüş, o dönemler için bugün de bilge bir adam. Cehmiyye mezhebini de sevmeyen, halifeliğin gerekli olmadığını söyleyen, ruhban sınıfı oluşumuna karşı, illa şeriat olacak diye bir devlet geleneğini benimsemeyen, muhakkak devletlerin sonu olacaktır, asıl olan bu süreyi doğruluk ve iyi yönetimle uzatmaktır diyen bir sosyolog ve din alimi diyebiliriz.
İşte Recep Bey, bu üniversitenin açılışında kendi ve danışmanlarının cehaletinden; “Bu millete en büyük zulmü bağrından çıktığı toplumun değerlerine düşman, yasakçı, baskıcı Jakobenler yapmıştır. Bu böyle bilinmelidir.” demiştir. Tabii kendisi ve ailesi saraylarda, villalarda yaşadıkları ve en zenginlerle Türkiye’nin en büyük projelerinde ortaklıklar yaptığı için o milletin ne durumda olduğunu, halkın neler çektiğini pek bilmez. Gelelim cehalete: Öncelikle İbn-i Haldun’u ve en büyük eseri Mukaddimeyi yasaklayan, kendisi gibi iktidarda kalmak uğruna her şeyi yapan, para düşkünü, baskıcı, jurnallere önem veren ve muhaliflere asla tahammül edemeyen II.Abdülhamit’tir. Peki İbn-i Haldun'u günümüz Türkçesine kazandıran kimdi? Mukaddime’yi en kapsamlı şekilde Türkçeleştiren ve kitaba tarihi bir önsöz yazan ise "vurun dinsize" denilerek 27 yıl önce öldürülen Turan Dursun'dan başkası değildi.
Diğer yandan, Türk-İslam düşünürlerinin dünya medeniyetine yaptıkları katkıları gerçekten çok ihmal ettik. Özellikle, batılı bilim adamlarının taklitlerini veya intihallerini yüzlerine vurmamız şarttır. Tabii bunlar ayrı hususlar. İbn-i Haldun, bence de bir filozoftur. Çok fazla kuramı teorisyen olarak hem de o tarihte açıklamıştır. Özellikle bağnazlığı sevmeyen, akılcı ve mantığı ön planda tutan bir yanı bulunmakta. İbn-i Haldun’a ilişkin önemli bilgileri iki genç akademisyenin Ahmet Hoca ile yaptıkları söyleşi kitabı “Bir Ömür Düşünmek”ten aktarayım istedim; “Din, toplumsal olayların ortaya çıkmasında şüphesiz önemli bir faktör olmakla birlikte birinci dereceden bir aktör değildir. Asıl aktör veya faktör, insan doğasını meydana getiren güç veya kudret iradesi veya iktidar arzusudur. İbn-i Haldun ikinci olarak dünyayı olaylar ve inançlar diye iki büyük kümeye ayırır. Bu ayrıma uygun olarak da doğruları veya önermeleri de ikiye ayırır: olaylara ilişkin önermeler ve inançlara ilişkin önermeler. Son olarak bunun bir sonucu olarak bilimleri de iki temel gruba ayırır: olaylarla ilgili önermelerden veya doğrudan meydana gelen bilimlerle inançlarla ilgili önermeler veya doğrulardan meydana gelen bilimler; kendi ifadesiyle akli- felsefi bilimlerle nakli bilimler. Birinci tür bilimlerin konusunun doğal, nesnel ve evrensel varlık ve olaylar olmasına ve onlarla ilgilenen insan yetisinin ortak insani akıl, ortak insani tecrübe olmasına karşılık ikinci tür bilimler bir din kurucusunun getirdiği habere, yani şeriata ve bu haber etrafında tesis ettiği bir cemaate mahsus olduğundan onlarla ilgilenen insani son tahlilde kişilerin inanma diyebileceğimiz, yani akılla ilgili olmayan bir yetisidir. Böylece matematiğin, mantığın veya fiziğin bütün insanların üzerinde konuştuğu, anlaştığı, birbirlerine aktardığı doğal bilimler, bunun karşısında ise dini bilgiler olmasına karşılık her dini cemaatin kendine mahsus ve başka cemaatler tarafından kabul edilmeyen özel bir fıkıhı, özel bir kelamı, özel bir tasavvufu vardır.”
Ama bunların hepsinden de daha geniş bir bakış açısı, ufku olan bir adam. Aynı zamanda hem tarihçi, hem tarih felsefecisi, hem toplum bilimci, hem ekonomist, hem kültür incelemecisi olan bir insandır İbn-i Haldun. Hatta, eleştirel tarih yazarlığının, en geniş veya kapsamlı anlamda toplum biliminin kurucusu, yaratıcısı olduğuna kimsenin ciddi bir karşı çıkışı söz konusu değildir. Recep Bey “sosyal bilimlere katkısı gölgelenmiştir” dediği İbn Haldun’u gerçekte kimin gölgelediğini ve yasakladığını da de keşke söyleseydi. Bugün AKP lilerin çoğunun İbn-i Haldun’u seveceklerini ve benimseyeceklerini de sanmam. Çünkü büyük filozof İbn-i Haldun “para kazanma yolları içinde en gayri tabii olanı siyaset yoluyla para kazanmaktır” derdi.
Ya işte Recep Bey, bir üniversite kurarsın sonra da adını verdiğin ilim adamı seni böyle turnusol kağıdı gibi ayrıştırır. Türgev Vakfı gider ABD Manhattan da 20 milyon dolara yurt yapmak için bina alır. Tecavüzcü sapıkların olduğu Ensar vakfı ile işbirliği yapar. Recep bey o vakfın kuruluş yıl dönümü töreninde eğitim adına bir felaket olan bir milyon imam hatipli ile övünür. Arka bahçeleri ya. Bütün bunların hepsi ise o yüce bilgenin karşı çıktığı kirli işlerdir. Kısaca İbn-i Haldun, Recep Bey’in tehlikeli ve müslümanlığa uymayan zihniyet dünyası için aslında en zıt isimdir.
Son olarak, Abdülhamid onun Mukaddime’sini kendi zihniyetine göre yasaklamakta haklıydı. Abdülhamid’i seven biri olarak aslında Recep beyin de İbn-i Haldun’u yasaklaması gerekirdi. Her neyse bizim gibi laikler, aydınlar, pozitivistler, savunmaya, sevmeye devam edelim. İşin fıtratına uygun olan budur.