Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, MÜSİAD Genişletilmiş Başkanlar Toplantısı'nda konuşurken, "Biz Ortodoks politikaları bir tarafa koyduk. Artık heterodoks politikalar var" dedi. Öncelikle, MÜSİAD kur artışından en fazla kazanç sağlayan kuruluştur. Üyelerini de bu yüzden ihracata yönlendiriyorlar. Çünkü ihracat pazarlarımızın olduğu her ülkede temsilcilikler açtılar ve ihracatçı birliklerde de çok etkinler.

Dış ticaretimiz eskiden FETÖ'cü TUSKON’un elindeydi, şimdi MÜSİAD’ın eline geçti. Dış ticaretde kur artışı bizim ihracatcılarımızı avantajlı hale getirir. Olay budur. Bir de bunların İBF yani uluslararası iş forumları var. 25 islam ülkesindeki iş adamları ile bağlantı halinde olmalarını sağlayan bir platform. Çeşitli ülkelerdeki kuruluşlar ile MOU imzalıyorlar. Nebati ailesi de işi biliyor. Tekstil üzerine ihracat yapan  aile şirketleri var. Kısaca ülke ekonomisini kendilerine göre dizayn eden adamlar bunlar. Ülke batmış, enflasyon patlamış, umurlarında değil. Nebati zaten yıkama-yağlama konusunda uzman. İşin kolayını bulmuş. Aile şirketlerinin önünü açmak için yıllardır siyasal islamcı her yerde var. İlim Yayma Cemiyeti, Ensar, Tügva, Önder, Utesav, TDED, BEK, İDD, İDV. 

Neyse bunlarla vakit kaybetmek istemiyorum. Ben konumuza döneyim. Öncelikle, iktisadi düşüncesinin en önemli aşamalarından birisi terminolojinin sınıflandırılması ve bu terminolojiye tanımsal bir içerik sağlanmasıdır. Bu bakımdan sınıflandırma oldukça önemli ve kullanışlıdır, Ancak bu sınıflandırma sırasında hangi varsayımların yapıldığı, hangi standartların seçildiği ve bu sınıflandırmayı yaratan güdülerin ne olduğu gibi sorularda ön plana çıkmaktadır.

Ortodoks iktisat, neo-klasik iktisat anlamında ifade edilmektedir. Modern iktisat kavramını, özellikle heterodoks iktisatçılar, neo-klasik iktisat içinde ele almaktadırlar. Bu itibarla, son yüzyılda iktisattaki gelişmeleri paradigma değişikliklerinden çok, eklektik bir süreç bağlamında açıklamak akla daha yatkın görünmektedir. Aynı zamanda bu, iktisatta bugünlerdeki sınıflandırmanın ideolojik görüşten çok, modelleme tekniğine göre yapıldığı anlamına gelmektedir. Çünkü, heterodoks iktisat daha fazla “ideolojik” bağlantılar üzerine organize olmaktadır.

İktisat biliminde ortodoksiyi neoklasik paradigma oluşturur. Neoklasik yaklaşım merkezli bir bakıştan iktisat bilimi tarihinde ele alınan okullar da ortodoks temelli okullar olmaktadır. Buna göre iktisat bilimi, klasik iktisat okullarından başlayarak (çoğu zaman çok daha önceden başlatılır) günümüze kadar merkezi paradigma temelinde doğrusal ilerleyen bir çerçeve çizmiştir. Bu gelişme tarihe bakışla da yakından alakalıdır. Örneğin, Smith-Mill-Marx sürecinde somutlaşan ekonomi politik bilimi, iktisadi olguyu tanımlayıp çözümlemeyi amaçlamıştır. Walras ile birlikte ise ekonomi politik biliminin gelişim sürecinde büyük bir kırılmaya tanık olunacaktır.

Ana akım iktisadın kökleri 19. ve 20. yüzyılda Avrupa’da gelişen kültürel/felsefi gelişmelere dayanmaktadır. Bununla birlikte, ana akım yaklaşım bir tür tarihi iktisat okulu değildir. Ana akım iktisat kavramından kasıt, halihazırda sosyolojik anlamıyla hakim olan, iktisat öğretisinde dünyada genel olarak yaygın durumdaki yaklaşımdır. Bu okullara hem merkez, hem de hakim paradigmayı oluşturduğundan “Ortodoks” sıfatı verilmektedir. Diğer yandan, sosyolojik olarak iktisatta ortodoks-heterodoks ayrımı, disiplin içi egemenlik ilişkisini ima etse de bu ayırımın epistemolojik temelleri vardır. Sözkonusu ayrım 19. yüzyılın son çeyreğindeki yöntem kavgası dönemine kadar geri gider. 

Ortodoks iktisat, insan ihtiyaçlarına oranla kıt olan kaynakların yarattığı sorunları “araştırma programı” olarak seçmiştir. Temelde doğa bilimlerini taklit etmeyi bilimsellik kriteri olarak kabul etmekte ve yöntemsel bireyciliğe dayalı, evrensel kurallar çerçevesinde bir bilimin mümkün olduğunu savunmaktadır. Bu çerçevede: üretim faktörlerinin alternatif kullanım alanları arasında dağıtımı, millî gelirin bölüşümü, ekonominin istikrarı ve millî gelirin arttırılması şeklinde iktisadı dört ana gruba ayırarak inceler. Ayrıca, ortodoks iktisat incelediği konular itibarıyla mikro iktisat ve makro iktisat şeklinde ikiye ayrılır. Mikro iktisadın temel aracı, arz-talep analizi olup inceleme alanı birey ve üretici firmalarla sınırlıdır. Makro iktisat ise istikrar, enlasyon, faiz ve büyüme v.b konuları incelemektedir. Makro iktisadın inceleme alanı bireyler değil bütün ekonomidir. Neo-klasik iktisat veya piyasa ekonomisi (iktisadi liberalizm), ortodoks iktisadın en önemli çalışma alanıdır. 

Neo-klasik iktisat terimi ise ilk olarak Veblen (1900) tarafından kullanılmıştır. Bu kavramı Marshall’ın çalışması bağlamında ele alan Veblen, neoklasik iktisat terimini, bir yandan klasik geleneğin devamı niteliğinde ele alırken, diğer yandan da klasik gelenekten ayrılan bir yeni bakış olarak kullanmaktadır. Bu bakımdan Veblen neo-klasik terimini, bir geçiş kavramı olarak ele almakta ve evrimsel bilimin farkında olan ancak onun araç ve yöntemlerinden yine de evrimsel olmayan bir çıkarsama doğrultusunda yararlanan iktisat için kullanmaktadır.

Yakın dönemde iktisat disiplinine hâkim olan düşünce geleneğinin neo-klasik iktisat olduğu konusunda literatürde bir fikir birliği bulunmaktadır.  Bu çerçevede neo-klasik iktisadın en önemli karakteristiği, tercih edilen metodolojik yaklaşımın tümdengelim olmasıdır. Benzer şekilde bazı iktisatcılar, ortodoks iktisadın temel özelliğinin yalnızca tek bir metodoloji (matematiksel formalizm) benimsemesi olduğunu ileri sürmektedir. Bazıları ise ortodoksinin öne çıkan özellikleri arasında, teoriye yönelik olarak ‘matematiksel model’ fikrine dayanan belli bir bakış açısı barındırması ve bu çerçevede konudan ziyade tekniğe odaklanması; ekonometrik tekniklere dayanan empirik bir çalışma gerektirmesi; yalnızca sınırlı sayıdaki teorik yaklaşımı kabul etmesi ve çoğulculuğa karşı çıkması; siyaset, sosyoloji ve iktisat tarihi gibi disiplinlere karşı ‘emperyalist’ bir tutum takınması ve çok sıkı bir mesleki yapıya sahip olması (örneğin, yayın yelpazesinin –sözde temel dergilerle- son derece sınırlı olması) sayılabilir.

Bu bakımdan, Estey’in de belirttiği gibi, ortodoks iktisadın geçerliliğinin, içeriğinden ziyade yönteme bağlılıktan kaynaklandığı söylenebilir. Diğer bir ifadeyle ortodoks iktisadın ayırt edici özelliği belli bir metodolojiye olan bağlılıktır ve bu bakımdan iktisat disiplinin statik ve geleneksel yönünü temsil etmektedir. Kısaca, neo-klasik iktisadın başlangıç noktası veri bir ekonomik sistemin karakteristik özellikleri yerine tarihdışı ve soyut bir birey olmuştur diyebiliriz. 

Özetle, neo-klasik anlayışın temeli şu şekildedir:   

Veri zamanda kaynakların dağılımı

Faydacılık (ekonomiyi anlamada faydacılığın temel bir rolü olduğunu kabul eder. 

Marjinalizm

Rasyonellik

Yöntemsel bireycilik (Faydacılık ve rasyonellik varsayımlarıyla yakından ilişkilidir. Bireysel özgürlüklere önem verir) 

Genel denge

Buna göre veri zamanda kıt kaynakların fırsat maliyetlerini yansıtacak biçimde dağıtılması (etkinlik sorunu) iktisadın kapsam ve içeriğini oluşturur. Modeller zamansızdır. Bireyler faydalarını maksimum kılacak biçimde hareket ederler. Matematik yoluyla (türev, integral, diferansiyel vb.) marjinal değerler hesaplanır. Bireyler rasyoneldir. Sıralı muhakeme yapılır. Hiç kimsenin değiştirmeye gerek görmediği (genel denge) durumuna ulaşmak hedeftir. Devam edecek…