İslam mazlumdan ve doğrudan yana olanların dinidir. Sünnet de bir nevi hayata yansıyan pratiği. Bu yüzden Müslümanlar her konuda dengeli ve tutarlı bir yol takip etmelidir. Kuran-ı Kerim de öngördüğü sosyal düzen içerisinde Müslümanı konumlandırırken asla ötekileştiren bir dil kullanmaz. İyi bir Müslümanda, sabır, sebat, tevekkül, bağışlama, haya, disiplin, iyilik, erdem, dürüstlük ve ilim merakı olmalıdır. Dahası, bir Müslümanın dünya ve ahiret saadeti, her türlü aşırılıktan uzak, dini tamamen Allah rızasına hasreden bir zihniyete sahip olmakta yatmaktadır.

İslam modernizmden ve dinamiğinden korkanlar, eğitim seviyesi ilerledikçe, rasyonel düşünce yapısına sahip olacak bir toplumun sekülerleşmesinden de korkmuşlardır. Çünkü sorgulayıcı akademik zihinsel yapı, dinlerin dogmatik yapılarına en büyük darbeyi vurur. Özelikle pozitivist yapı, bilinç ve inanç arasındaki bağı aslında bilimsel olarak çok daha güçlendirir ve din dışı tüm bağnazlıkları da yok sayar. Mesela İslami tesettürde olmayan kadının saçı, başı, eli, ayağı ve yüzünün örtülmesi gerçeği gibi. Burka’ya kadar giden süreç mesela. Kadını yok soyan ve sosyal hayattan izole eden bir anlayışın islam ile ne ilgisi olabilir?

Radikal İslami örgütlerin tuzağına düşen gençler çoğalıyor. Üç ayda etrafındaki herkesi mümin & kafir ayrımına sokacak kuran dışı ayet ve sünnet yorumlarına maruz kalıyorlar çünkü. İşid bunun en güzel örneğidir. “Başı açık kadının yemeği helal değildir” bile diyebiliyorlar. “Saçının tek bir teli dahi gözükse cehennemde yanacaktır” da. Boş ve amaçsız bir hayatı olan insanların kendilerine bir anlam yükleyen aşırılıklara yönelip bundan haz almalarını kullanır bu tip örgütler. Beasts Of No Nation isimli flimde Afrikalı çocukların nasıl birer vahşi katile döndürüldükleri çok güzel işlenmiştir. İşid kamplarında çocuk ve gençlere de hemen hemen aynıları yapılıyordu.

Düşünmek, sorgulamak ve eleştirmenin yasak olduğu ve sadece otoriteye bağlılık ile denileni yapmaktan ibaret olan ayrıca lideri kutsallaştıran bir anlayış. Mottoları bu alan ve sadece rantı düşünen siyasal islamcı yapılar her yeri sarmış durumda. Peki inanç bazlı ciddi bunalımlar yaşayan bu insanları nasıl kurtaracağız?

Bir yanda, aşırı ve lüks tüketim, israf, bencillik, bireysellik, tekdüze bir yaşam, kültürsüz, tasasız ve gamsız bir hayat ile emperyalizmin sosyo & kültürel tek tip insan tuzağına düşmüş insanlık ve diğer yanda da siyasal İslamcı (güya İslami), sivil toplum örgütleri ve cemaatler ile tarikatların tuzağına, yurtlarına, kurslarına düşmüş gençler. Başka bir ifade ile dine hayli mesafeli olanla, dine yanlış yerden hoyratça tutunan, gerçekte, iki farklı zemindeymiş gibi görünseler de “ifrat ve tefrit “ dediğimiz aşırılıkta buluşmuşlardır. İslamiyeti hafife alan ya da yok sayanlar, Allah’ı hayatından çıkaranlar ile dini ideoloji, istismar, baskı ve tahakkümün sosyokültürel ve psikolojik aracı haline getirenler esasen aynı kamptadır. Her ikisinin de kadim kökleri inkarda ortaklıktır.

Birbirlerini itekleseler ve yok saysalar bile, fikir fukaralığında, zihni kısırlıkta, sabit fikirlilikte, kafa karışıklığında, tarihi yok saymada, bayat klişelerle hayatı sürdürmekte, ahlaki çöküntüde, kimlik kaybında ve patalojik haller sergilemede iki grup birbirleriyle birebir örtüşür. Dahası ikisi de insanları, olayları ve nesneleri gönül ve kalp gözüyle görme melekesini yitirmiştir. Şefkat ve merhamet yoksunudurlar. Her ikisi de zihni çelişkilerin kucağında gelgitler yaşamaktadır ve yine her ikisi de İranlı düşünür Daryush Sheyegan’ın ifadesi ile birer “yaralı bilinç” tir. Gerçekte sorun salt bir inanç sorunu değildir, zira dini eğitimi katıksız alanla, dinle bağı pamuk ipliğinden ibaret olan nihayette buluşuyorsa, sorun aynı zamanda bir eğitim, kültür ve ahlak sorunudur. Sorun aynı zamanda bir aile, yetiştirme ve topyekün uyum sorunudur. Bir memleket sorunudur. Sorun dinin anlatılması ve anlaşılması, yaşanması ve yaşatılması sorunudur. İşin aslı her iki grupta popüler kültür emperyalizminin etkisi altındadır. Şiddet kültürü özellikle. Oyunlarla, dizilerle ve flimlere öyle güzel subliminal pompalanıyor ki… Çıkarcı, bencil, hazcı, gamsız, aylak, hafifmeşrep bir insanlık ile acımasız, fanatik, şiddet bağımlısı bir insanlığın nasıl ve hangi şartlarda türediği konusu oldukça karmaşık ve derin bir konudur. Emeğin kutsallığından bihaber vaziyet de kısa yoldan zenginlik hayali kurup bu yolda her şeyi mübah gören anlayışta cabası. Pervasızca geçmişine, tarihine, kültürüne ve dinine sövebilen insanlar ile dolu ortalık. Peki muhalefette iken eşitlik ve özgürlüğü ağızlarına sakız edip, iktidara gelince hak ve hukuk tanımayan yargıda kadrolaşan Akp gibi partilere ne demeli.

İnatçı bir özgürlük tutkusunun, sınırsız bir tüketim çılgınlığının tıpkı bir veba virüsü gibi her şeyi kasıp kavurduğu bir iklimde umutsuz arzuların, dürtülerin ve fantazilerin peşinden koşan bir insanlık da var. Dinimizin insanlığa verdiği pek çok kavram var: Allah, peygamber, melek, namaz, oruç, zekat, hac v.b. Ama bunların yanında İslamiyet adına veremediğimiz çok şeylerde var: Ruh, heyecan, arzu, Allah sevgisi, samimiyet ve ihlas gibi. Salt soyut bir kavramlar bütünü olarak İslamiyet öğretilemez, kuranın ruhu, evrensel mesajları ve emredilen iyilik, hoşgörü, sevgi, paylaşım ve hak… Dahası, bir kısım insanlık içinde din, anlamsız, kuru, modası geçmiş, akla ve bilime aykırı bir dizi safsata ve hurafeden ibaret. Bazıları için ise din zaman zaman ilgi duyulan ama hayatın zorunlu bir parçası konumunda değil. Benim gibiler için ise din, bir aidiyet, kimlik ve vazgeçilmez bir hayat tarzı. Hatta Allah korkusu ve sevgisi..

Son olarak, İngiliz filozof ve karşılaştırmalı dinler tarihi uzmanı Alan Watts der ki; “Sonsuz hayat ve Tanrı ile ilgili gerçekler aslında yalın ve herkesin görebileceği netliktedir. Fakat en doğru haliyle görebilmek için nasıl gözlerin düzeltilmesi gerekiyorsa, anlamak için de zihinlerin düzeltilmesi gerekir.” Tabi kendilerine dindar görüntüsü verip, hırsızlık, rüşvet, komisyon, devlet eliyle zenginleşme gibi ahlaksızlıkları sergileyenlerin islamiyete verdikleri zararları da çok iyi analiz etmeliyiz. Yani yukarıda sorduğum, “inanç bazlı ciddi bunalımlar yaşayan bu insanları nasıl kurtaracağız?” sorusunun cevabını Akp iktidarları veremeyecek kadar batağa batmıştır.