Öncelikle neden iç savaş; çünkü AKP bir tarikatlar ve cemaatler konfederasyonudur. Fetö de bunun en güçlü ayağı idi. Basının yandaş hale getirilmesi operasyonları, hatta devlet içinde kendileri gibi düşünmeyen herkesi etkisiz hale getirme, TSK, laik dernekler, vakıflar (özelikle eğitim ile ilgili) gibi ortak düşmanları yok etmede suç ortaklığı yaparlarken (2010 referandumunda Fetö, Akp ve Pkk el ele torba yasayı geçirip, ülkeyi felakete sürüklediler. Balyoz, Ergenekon, Sarıkız, Ayışığı v.b ayrı bir soruşturma konusudur.) aralarından su sızmıyordu. Özellikle Atatürkçü, laik ve Türk milliyetçisi subaylara tuzak üzerine tuzak hazırlarken (o subaylar 15 Temmuz da devleti korumak adına ne yazık ki AKP’ yi de kollamak durumunda kaldılar) Fetöcü basın ve yandaş basın ortak başlıkları atıyor ve mesnetsiz, haince suçlamalar ve senaryolar üretiyorlardı. Hatta söyleyeyim Recep Bey, gazetelerin genel yayın yönetmenleri ile toplantı yaptıktan sonra Ekrem Dumanlı ile başbaşa kalıp, Pensilvanya’dan gelen direktifleri gözden geçirirlerdi.

Gelelim olaylara, yani iç savaş tam olarak ne zaman başladı tek tek bir analiz edelim. Sonrada genel bir değerlendirme yaparız. Fetö’ye en fazla yardım ve yataklık yapanlarda bir gün hesap verecek. Kimse bunu unutmasın.

Emniyet İstihbarat Başkanı Ramazan Akyürek’in görevden alınması. (Hrant Dink suikasti sonrası soruşturmalarda görevden alınmayıp birden kızağa çekildi ve görevden alınınca da Recep Beye ait gizlice kayıt edilen ses bantları servis edildi. (Fetö’nün emniyetdeki iki stratejik noktasından biri istihbarat diğeri de personel başkanlığı idi. Özellikle, T. Güneş Bulvarında açılan İstihbarat Başkanlığı’na Fetöcü olmayan bir polisin atanması imkansız gibi bir şeydi)      

7 Şubat 2012 günü, MİT krizi vakası. Öncesi ise cumhuriyet başsavcısı İlhan CİHANER’e yapılan utanç verici durum. (tek suçu Fetö’yü araştırmak olan Cihaner’e makam odasında yapılanlara izin verenleri bu millet yargılayacaktır). Bu arada 3 MİT görevlisi de tutuklandı. Suçlama ise Fetö, AKP ve İsmailağa cemaatini bitirmek. (Göle silah&bomba at, ihbar et, araştırma yap, cep telefonu bul ve iltisakları tespit et sonrada, asker ve MİT görevlilerini irtica ile mücadele etti diye tutukla. Yapan Fetöcüler, kumpaslar sırası izin veren Recep Bey). Bu arada, Mit müsteşarı özel kalemi şahıs (İdris Karagöz) dahi sonradan Fetöcü çıkmıştır. MİT’te de Fetöcüler, kendileri gibi düşünmeyen herkesi erken emekliye veya istifaya zorladılar.

14 Eylül 2011 günü, PKK’nın legal kuruluşlarından bir olan Dicle Haber Ajansı’na MİT Müsteşarı ve yardımcısı ile PKK üst düzey yöneticileri M. Karasu, S. Ok ve Z. Aydar’ın Oslo görüşmelerinin ses kayıtlarının gönderilmesi olayı. Müsteşar H.Fidan’ın daha yeni İmralı’da teröristbaşı ile iki saatlik görüşme yapması sonrası katıldığı toplantının ses kayıtları. (Recep Bey tarafından özel olarak görevlendirilip toplantıya katılmıştı) İçerik hakkında bilgi vermek istemiyorum. Sadece siyasi olarak, açılım, karşılıklı ateşkes ve ev hapisleri gündemdeydi.  Birde MİT, resmen PKK ve teröristbaşı arasında haberleşmeyi de sağlıyordu. O da ayrı bir rezalettir. Dediğim gibi daha fazla yazmak istemiyorum. AKP’nin seçim öncesi, açılımı kullandığı malum. O yıllarda analar ağlamıyor artık diye afişler asan AKP, açılım ile PKK’yı ve KCK’yı, KONTRA-GEL’i inanılmaz güçlendirdiğini biliyordu. PKK’nın en çok güçlendiği dönemler hep bu ateşkes dönemleri olmuştur. Meselenin önemi Recep Beyin, PKK ile görüşmeleri inkar etmesidir. Fetö’nün, PKK’yı bölgede örgütlenmede en büyük rakip (KCK (bazı KCK il sorumluları MİT’in elamanı idi) yapılanması özellikle) görmesidir. Böylece hem PKK hem de AKP zor durumda bırakılmıştır. Birde İsrail’in, H.Fidan’ı İran yanlısı diye istememe durumu var. Ama o Fetö’nün umurunda olan bir durum değildi.  

29 Aralık 2011 tarihinde Fetöcü basının Şırnak-Uludere de kaçakçılık yaparken bombalanan 34 kişinin PKK’lı diye öldürülmesi olayında yine MİT’in suçlanması ve yanlış istihbarat verdiğinin iddia edilmesi. Böylece Recep Bey ve hükümetin yıprandığı, terörle mücadele edemediği ve kurumlararası büyük bir iletişimsizlik olduğu algısı yaratılmak istendi. Gerçi işin aslı, bu istihbaratı MİT’ e veren, ABD’dir. İHA (Predator) görüntüsü ile silahlı olarak bildirilen bu insanların kaçakçı olup olmadıklarının çok iyi araştırılması gerekirken, bir anda uçakların havalanması ABD ve Fetö’nün ortak planıydı.  

Fetö’nün MİT üzerinden operasyonları bitmiyor. 7 Şubat 2012 günü, KCK soruşturmasını yürüten, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, Müsteşar H.Fidan, eski Müsteşar Emre Taner’i ve birde eski Adana Bölge ve görevdeki müsteşar yardımcısı Afet Güneş’i telefonla ifadeye çağırmıştı. Bahane de, BDP’nin Diyarbakırda ki bir ilçe başkanlığında bulunan Oslo görüşmeleri ile ilgili mutabakat taslağı. Fetöcü polisler ve savcılık hep aynı şekilde nedense hep polis baskınlarında elleriyle koymuşlar gibi tamda işlerine yarayacak belgeleri hemen buluyorlar. Amaç hükümeti, MİT üzerinden zor duruma düşürmek. Tabi MİT’i yıpratarak birde ülkenin ulusal güvenliğine zarar vermek. Çünkü Pensilvanya’nın ipleri de CIA’nin elinde. Tabi görev kapsamı işler nedeni ile ve başbakanlık görüşü ile kimse ifade vermeye gitmedi. Akabinde karşı atak da hemen geldi ve bu seferde görevdeki iki müsteşar yardımcısı ile yukarıda adıgeçen MİT görevlilerin ifadelerinin alınmaları ve daha sonra serbest bırakılmaları yönünde tutuklanmaları talimatı verildi.

Bu derece en tepe noktasındaki Fetö’ nün güç gösterisinin MİT üzerinden yapılmasının bir başka nedeni de, MİT’in 2012 den başlayarak kamudaki Fetöcüleri fişlemeye başlaması ve hükümetinde yavaş yavaş bir temizleme operasyonuna girişmesidir. İlk olarak da Ömer Dinçer zamanı ve Hüseyin Çelik zamanı Milli Eğitim Bakanlığı’na alınan Fetöcülerden başlanmıştır. Fetönün emniyet imamının (Osman Hamdi Özdil) üzerinden ABD’de FBI tarafından ele geçirilen belgelerde kamudaki cemaatçilerin listesi de bulunuyordu. İşin gerçeği ihbar edende MİT. Türkiye’de yakalanırsa faturasını öderiz diye, olayı FBI’ya bırakmışlardı. Tabi FBI bir örneği de kopyalayıp arşivleri vermişti. Bu arada 15 Temmuz öncesi Fetöcüleri Ankara’da örgütleyen daha sonraki Emniyet imamı Eşref Küllebi ve yeni Mit imamı Nurullah Eyer olmuştur. 

Hükümetin karşı hamlesi ise gecikmedi ve 2009 yılında İstanbul’a göreve gelen KCK ile TSK’ya yapılan kumpasları yöneten ekipten Terörle Mücadele Şube Müdürü Yurt Atayün, İstihbarat Şube Müdürü Erol Demirhan ve Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Fuat Yılmazer kızağa çekildiler ve ekipleri de dağıtıldı. 700 polis de şarka gönderildi. Ne yazık ki, TSK’ya karşı denge amacıyla AKP’nin kendisine yakın isimlerle doldurduğu emniyet teşkilatının da, ekseriyetle Fetö’nün elinde olduğu geç de olsa anlaşılmış oldu. 

Fetö’nün Oslo görüşmelerini ısrarla gündemde tutmasının arkasında ise H.Fidan’ın, kayıtlarda geçen “Başbakanın özel temsilcisiyim” sözü vardı. Bu cümle, özel yetkili bir savcı tarafından, Anayasa’nın 83. Maddesi kapsamında yorumlanabilirdi. Ağır cezayı gerektiren suçun suçüstü hallerini dokunulmazlık dışında tutan bu madde uyarınca, Başbakan ve İçişleri Bakanına terör suçlaması yöneltip bunun ağır cezayı gerektiren bir suçüstü sayılması istenecekti. Böylece, göreviyle ilgili değil diyerek, başbakan Yüce Divan dışında yargılanacaktı. (Aynı uygulamayı İlker Başbuğ’ a yapmışlardı.)

Fetö destekli Taraf gazetesi yazarlarından bazılarının, mahkeme kararları ile dinlenildiği bilgisi de Fetö tarafından, kendi sözde gazetecileri tarafından ifşa edildi.

Daha önce görevden alınan (basına verilen bilgi öyleydi) MİT Hatay Bölge Müdürlüğü’nün beş mensubunun, Suriye Rejim Muhalifi Albay Hüseyin Durmuş ve Binbaşı Mustafa Kassum’un, para karşılığı kamplardan alınarak 29 Ağustos 2011 günü Esad rejimine teslim edilmesi olayını organize eden ve görüntüleri de montajlayarak basına servis eden de yine Fetöcülerdi. 

Hükümetin kadro temizliği sonrası ikinci hamlesi ise, Fetönün para kaynaklarını kesmeye başlaması olmuştur. Buna da dershanelerden başlanıldı. Bugüne kadar hiç dokunulmayan Fetöcü Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın deyimiyle, Fetö’ye had bildirme vakti gelmişti. Yasa görüşülerken, Fetöcü basın ipleri iyice koparttı ve sosyal medyayı da kullanarak saldırıya geçti. Bu arada Recep beyin kıramayacağı biri Akp’li üst düzey 3 Fetöcü makama ziyarete gittiler ve yolsuzluk dosyaları ve ses kayıtları (tamamı doğru ve montaj olmayan 17-25 Aralık kayıtları) ile Recep beyi tehdit ettiler. Aorası çok yüksek olan ve şahsi alanını dokunulmaz olarak gören Recep Bey elinizden geleni ardınıza koymayın diyerek gelenleri kovdu. Bombanın pimi de işte o zaman çekildi. (2011 seçimleri öncesi, Devlet Bahçeliye de makamında Fetöcü bir akademisyen olan Şerif Ali Tekalan (eski Fatih Üniversitesi rektörü, yurtdışına ilk kaçanlardan şimdi ise ABD’de yine başka bir Fetö kuruluşu olan Texas’daki North America Üniversitesi rektörü) ziyaret ettiğinde, hem 2010 referandumunda MHP’nin yanlış yaptığını söylemiş hem de Türkçe olimpiyatlarına davet edip, seçimlerde de AKP ‘ye çok sert muhalefet yapmamasını aksi takdirde ellerinde MHP li bazı kurmaylar hakkında yüz kızartacı kasetler olduğunu söylemişti. Tabi bu görüşmenin örgüt elebaşı hocaefendinin bilgisi dahilinde olduğunu iki taraf da biliyordu. Devlet bey değil yakınlaşmak bir gün ülkücü camia ile karşı karşıya kalacaksınız diye uyarmıştı ve bunları da git ilet demişti. (o tarihlerde Fetö ile ortak hareket eden Recep Bey şimdi ise Devlet Bey ile ortak, hep karlı çıkan ise kendisi.. nasıl oluyorsa). Sonrada zaten AKP’ lilerin alkışları eşliğinde malum MHP’ li genel başkan yardımcılarının kasetleri piyasaya sürülmüştü)

Böylece yandaş basın ve Fetöcü basın savaşları da başlamış oldu. Tetikçi gazeteciler birbirlerine girdiler. Ahlaksız gazetecilik, imha gazeteciliği, onursuz gazeteciliğin en pespaye örneklerini bu iki grupta kendilerine yakışır bir biçimde sergilemeye başladılar.

Sonuç olarak, hep söylüyorum asıl sorun Siyasal İslamdır. Örgütlü Siyasal İslam, partisi, dini cemaati, vakıf, dernek ve örgütleri ile dini siyasete alet ederek ayrıca Müslüman gözükerek laikliğe, Türklüğe ve ulusal çıkarlarımıza aykırı her hareketin içinde olurlar. Odak noktası olurlar. Yabancı istihbarat örgütleri tarafından en çok da para motifi ile kullanılırlar. Fetö ile gerçek mücadele Said-i Kürdü ile mücadeleden başlar. Yılanın asıl başı odur. Tefsir ile ilgisi olmayan risaleler Işık evlerinde okutulan asıl kaynaktı. Bir başka sorun ise Fetö PDY (Paralel Devlet Yapılanması) da, Süleymancı, İsmailağa Cemaati, Nurcusu, Menzilcisi değil mi? AKP Fetö ile mücadelede samimiyetsizdir. Fetö’nün siyasi ayağına dokunulmamıştır. GYV’nın düzenlediği Abant Toplantılarına dokunulmamıştır. Orada saz çalan biri şimdi cumhurbaşkanlığı sözcülüğü görevi yapıyor. (Bu arada 15 Temmuz’un kontrollü darbe olduğuna yönelik bildiklerimi de başka bir yazıda belki yazarım) Her dönemin adamları ile bu ülke bir yere gitmez. Fetö ile ortak TSK’ya kumpas kuran herkes hesap verecektir.