Yeni sistemle Türkiye aynı zamanda iki farklı anayasal yapının bulunduğu bir devlet biçimine dönüştürülmüş ve aynı anda iki devletli bir yapı yaratılmak istenmiştir. Bu nedenle bu iki anayasadan farklı olarak ülkeyi tek devletli bir yapıya götürecek yepyeni bir üçüncü anayasanın kurulacak bir kurucu meclis aracılığı ile acilen hazırlanması gerekmektedir.
Maalesef, son 4 yıldır uygulamasını gördüğümüz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bir kişide tecelli eden temsil dolayısıyla toplumun önemli bir kesiminin siyasal sistemle aidiyet bağının zayıflamasına yol açmıştır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi: yönetimde kişiselliğe ve keyfîliğe yol açmış; cumhurbaşkanına yasama, yürütme ve yargı alanını kuşatacak çok geniş ve denetimsiz yetkiler tanıyarak otoriter bir yönetim yaratmıştır.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişi sağlayan (21.01.2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanunla yapılan) Anayasa değişikliği, yüz elli yıllık mazisi olan parlamenter geleneklerimizi ortadan kaldırdığı gibi yasamayı, evvelce sahip olduğu bazı yetkilerden mahrum etmiş; yargıyı yürütmenin kontrolüne sunarak etkisizleştirmiştir. Böylece her türlü fren ve denetim mekanizmalarından yoksun, dünyada emsali olmayan bir sistem yaratılmıştır. Bunun yerine; Meclisin seçeceği sembolik bir cumhurbaşkanıyla bakanlar kurulundan oluşan güçlendirilmiş parlamenter hükümet sistemine dönmeliyiz. Böylece tüm hükümet politikalarının bakanlar kurulunda tartışma ve uzlaşma yoluyla, ortak aklın eseri olarak şekillenecektir ve yürütmeyi tek şahsın kişiselleşmiş yönetimi olmaktan kurtaracaktır.
Dahası, bu tek kişilik yürütme organına, evvelce bakanlar kurulunun sahip olmadığı yeni yetkiler de tanınmıştır. Bu yetkilerden biri, 104. maddenin 17. fıkrasıyla düzenlenen cumhurbaşkanlığı kararnameleridir. 2017 değişikliğiyle cumhurbaşkanına tanınan kararname yetkisi üzerinde, parlamentonun hiçbir yetkisi bulunmamaktadır. Daha açık bir deyişle, 104. maddenin cumhurbaşkanına tanıdığı kararname yetkisi, idarenin kanunîliği ilkesine dayanmayan, doğrudan doğruya Anayasadan kaynaklanan, böylece parlamentonun iradesine tâbi olmayan, aslî bir yetkidir. Üstelik kanun hükmünde kararnameden farklı olarak, cumhurbaşkanlığı kararnamesinin Resmi Gazete’de yayımlanmasını takiben TBMM’nin onayına sunulması usulü de mevcut değildir. Görüldüğü gibi yeni 104. madde, cumhurbaşkanına oldukça geniş bir kararname yetkisi tanımıştır. Bu yetki, Anayasanın öngördüğü sınırlar içinde kullanıldığı takdirde dahi devlet ve toplum hayatının, tek bir kişinin iradesiyle şekillenmesine yol açmaktadır.
Gelelim neler kaybettik ve ,lkemiz ne hale geldi. Dünya Adalet Projesi (The World Justice Project)’in 2014 'Küresel Hukukun Üstünlüğü Endeksi' genel sıralamasında 99 ülke içinde 59.uncu sırada yerlanan Türkiye, Temel Haklar kategorisinde 78, Açık Devlet 69, Düzen ve Güvenlik 67, Düzenleyici Uygulama sıralamasında 38'inci, Yolsuzluğun Yokluğu sıralamasında 35.inci ve Sivil Adalet sisteminde 47.ci sırada yer aldı. Türkiye, Hükümetin Hesap Verebilirliliği’nde 72 ve Temel Haklar boyutlarında ise küresel sıralamada 78.inci sıradadır. Ayrıca, Avustralya merkezli sivil toplum kuruluşu 'iktisat ve Barış Enstitüsü' (The Institute for Economics and Peace/IEP), 162 ülkeyi kapsayan ve silahlı çatışmaların yanı sıra basın özgürlüğü, askeri harcamalar, suç oranı gibi kriterleri de kapsayan 'Küresel Barış Endeksi'ne göre Türkiye 162 ülke arasında ancak 128. sırada yer almıştır.
2017’de 859 milyar dolar olan milli gelir, 2021 yılında 803 milyar dolara düştü. Kişi başına düşen milli gelir ise 10 bin 696 dolardan 9 bin 539 dolara geriledi. DİSK-AR'ın verilerine göre; 2017'de geniş tanımlı işsiz sayısı 6 milyon 525 bin iken, 2021 yılında bu sayı 7 milyon 989 bine çıktı. 2017’ye girildiğinde tüketici enflasyonu yüzde 9,22’ydi, bu oran 2022’de yüzde 54,4’e fırladı. 16 Nisan 2017'de 1 dolar, 3,69 TL'ydi. Şu anda 1 dolar 14,64 TL civarında. Referandumun yapıldığı yıl mazotun litre fiyatı 4,68 TL'ydi. Şu anda mazotun litre fiyatı 20 TL'yi aşmış durumda. Türkiye, Sınır Tanımayan Gazeteciler’in açıkladığı 2017 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 155’inci sıradaydı. Aynı endekse göre Türkiye 2021 yılında 174’üncü sırada yer aldı.
2022 itibarıyla zorunlu eğitim-öğretim yaş grubunda olup da okula gitmeyen 2 milyonu aşkın çocuk bulunuyor. 2021 yılında OECD üyesi ülkeler arasında Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’dan sağlık harcamalarına en az pay ayıran ülke yüzde 4,7’yle Türkiye oldu.
Son olarak, devletimiz, siyasi tarihinin hiçbir döneminde bu ölçüde keyfî ve ciddiyetsiz bir yönetime sahne olmamıştır. OHAL ilan etme yetkisi ve OHAL kararnameleri cumhurbaşkanına aşırı ve denetimsiz bir güç aktarmıştır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, meclisin denetim mekanizmalarından olan sözlü soru yetkisini ve gensoru hazırlanıp genel kurula sunulmasını ilga etmiştir. Halbuki yazılı soru mekanizmasını da yapılacak bir değişiklik ile etkin bir denetim yolu haline gelebilir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, meclis soruşturmasını etkisiz ve imkânsız kılmıştır. Meclis soruşturmasını etkin, uygulanabilir bir denetim aracına dönüştürmeliyiz. Böylece parlamentonun güçlendirilmesi ve itibarının iadesi yanında hükümet faaliyetlerinin hukuka uygunluğu da teşvik edilecektir. Bilindiği gibi meclis soruşturması, hükümet üyelerinin anayasal ve yasal yetkilerini kullanarak suç işlemeleri halinde, onların cezaî sorumluğunu sağlayan bir araçtır. Bu aracın işletilememesi, yönetimde keyfîliğe, hukuksuzluğa yol açmakta ve demokrasinin temel unsurlarından biri olan yolsuzlukla mücadeleyi imkânsızlaştırmaktadır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Meclisin Bütçe Kanununu Kabul Yetkisini Ortadan Kaldırmıştır. Yukarıda bahsettiğim tüm bu olumsuz durumlar ve sayfalar dolusu yazabileceğim hukuki anayasal, toplumsal, siyasi ve demokratik nedenler ile güçlendirilmiş parlementer demokrasi için Anayasa da değişiklikleri yapmalı ve güçlendirilmiş parlementer sisteme geçmeliyiz.