Çin, bir zamanlar parlak bir medeniyet oluşturan bir ülke olmakla beraber, günümüzde de insanlığın yaklaşık % 25 ‘inin evi konumundadır. Yüzyılı aşkın bir zamandır, Çinliler ulusal canlanışlarını gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar ve bunu yaparken ekonomik ve sosyal değişime öncelik vermektedirler. 1970’li yıllarda dibe gören ekonomisini canlandırabilmek için, uzunca bir süre boyunca düşman olarak kodladığı kapitalist sisteme kendisini adapte etme yolunu seçen Çin, düşmanının silahı ile yeniden bir yapılanma sürecine girmiştir.

Çin Halk Cumhuriyeti 1949’da kurulmuştur. Ancak, Çin halkı modern endüstrinin temel yapısını 1978’de reform ve dışa açılım politikasını benimseyip, hızlı bir ekonomik ve sosyal değişim sürecine girerek gerçekleştirebilmiştir. Ekonomide iki farklı kalkınma modeli uygulanmıştır. 

Mao döneminde (1949–1976) uygulanan yüksek düzeyde merkeziyetçiliğe dayanan “Planlı Ekonomi” ve Deng Xioaping döneminde uygulanmaya başlanan dışa açılma ve reform politikası sonucu geliştirilen “Çin Tarzı Sosyalist Piyasa Ekonomisi”. Çin, ayrıca, modernleşme sürecini doğru hedeflendirebilmek için 1980’li yılların başında “Üç Kademeli Kalkınma Stratejisini” oluşturdu. Plan bünyesinde ilk adım; 1980’deki GSMH’yi iki katına yükseltmek ve 10 yıl içinde Çinlilerin yeterli gıda ve giyeceğe sahip olmalarını sağlamaktı. Bu hedefe 1980’li yılların sonlarında ulaşıldı. İkinci adım; 1990’lı yılların sonuna varıldığında 1980’li yılların GSMH’ sini dört kat yükseltmek ve Çinlilerin geçmişe oranla daha iyi yaşam standartlarına sahip olmalarını sağlamaktı. 1995 yılında bu hedefe de ulaşılmıştır. Üçüncü adım ise; 21. yüzyıl ortalarına varıldığında, kişi başına milli gelirin orta düzeyde gelişmiş ülkelerinkine denk bir düzeye getirmek ve temel anlamda modernleşmeyi başarmaktır. Geride bıraktığımız 28 yılda, 1978’ten 2005’e kadar geçen süreçte Çin, tamamen yeni bir görünüme bürünmüştür. GSMH’si 216 milyar dolardan, 2.23 trilyon dolara yükselmiş ve dünyanın dördüncü en büyük ekonomisi olmuştur.

Çin'in az gelişmiş ülkeler arasından sıyrılıp, genel hayat standardının arttığı, borçlarını ödeyen ve dış ticareti dengede bulunan tek ülke haline geldiği artık kimse tarafından yadsınamayan bir gerçektir. Çoğunlukla yüksek yabancı sermaye yatırımları, ihracata dayalı kalkınma, düşük kur ve outsourcing ile ucuz işgücüne dayalı bir sistem sayesinde Çin yüksek büyüme hızlarına ulaşabilmiştir.

Diğer yandan 2016 yılı ihracatı 2 trilyon dolar dolar, ithalatı da 1 trilyon 600 milyar dolar olan, dünya ticaret hacminin yüzde 12’ini gerçekleştiren Çin’in dış ticaret fazlasının büyük çoğunluğu da ABD’ nin dış ticaret açığı rakamlarından oluşmaktadır.

Çin’de son 30 yılda, küreselleşme eğilimi ile beraber ekonomi ve ticarette liberalleşme sistemleri hız kazanmış ve yabancı sermayeye ilgi artmıştır. Çin ekonomisi özellikle 1992 yılından itibaren yabancı sermaye alma konusunda büyük başarı yakalamıştır. Bu başarıda Çin’de yabancı sermayeyi çekmek niyetiyle özellikle kıyı bölgelerinde kurulan özel ekonomik bölgeler önemli rol üstlenmiştir. Çin yabancı sermaye girişlerini teknolojik gelişme, yönetsel uzmanlık, istihdam ve beşeri sermayeyi çoğaltmanın aracı olarak görmüştür. Bu nedenle bu bölgelerde vergi indirimi, uygun koşullarda borç, kredi ve sübvansiyonlar gibi ayrıcalıklar tanınmıştır.

Son 30 yılda ekonomisini geliştirmek isteyen birçok ülkenin yaptığı gibi Çin de ilk adımı ağır sanayiyle yapmıştır. Günümüzde dünyadaki çeliğin yarısı Çin de üretiliyor. Madencilik alanında, kömür (2015’te 3,68 milyar ton) demir cevheri (2015’te1.4 milyar ton), tuz, petrol, gaz ve altın ön plana çıkıyor. Kömüre bağımlılığından dolayı Çin yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek istiyor ve gaz kullanımının da yakın zamanda artacağı tahmin ediliyor. Ülkede bir de petrol rezervleri ve tam olarak keşfedilmemiş veya potansiyeli kullanılamamış gaz yataklarının da var olduğu biliniyor. Çin, hidroelektrik üretimi için de önemli adaylardan. 2012’de dünyanın en büyük barajı olan Üç Boğaz Barajını bitirdi ve Şanghay dâhil büyük güney şehirlerinin elektrik ihtiyacı karşılanıyor.

Çin imalat alanında dünyanın en büyük gücüdür. Dev tekstil imalat sektörünün yanı sıra, makine, çimento, gıda işleme, ulaşım araçları, tüketici ürünleri ve elektronik alanında dev bir üretim gücü var. Çin yazılım ve donanım üreticisi pek çok şirkete sahip olmanın yanında yabancı firmaların elektronik ürünlerinin montajı da ekonomi de önemli bir yere sahip. Çin yazılım sektörü 2015’te %16 büyüyerek 500 milyar dolarlık gelir oluşturdu.

2015 senesinde % 10 büyüyen Çin’in ilaç sektörü de hızla büyümeye devam ediyordu. Ülke şu anda dünyanın en büyük üçüncü ilaç üreticisi durumunda yer alıyor. Otomobil sektöründe olduğu gibi bu sektöre de patent hırsızlığı bakımından ülkeye yönelik sert eleştiriler var. Piyasada yurtiçi firmalarının egemenliği olsa da Pfizer, Novartis, Glaxo, Smith Kline gibi şirketler de Çin’de varlık gösteriyorlar ve ülkede ilaç sektöründe hala önemli bir yatırım potansiyelinin varlığını belirtiliyor.

Bunlarla birlikte, ekonomik gelişiminin bir uzantısı olarak, belki de dikkatleri üzerine çekmemek ve kurulu düzene bir tehdit olarak görülmemek niyetiyle, mevcut sistemin ihmal ettiği Üçüncü Dünya ülkelerine doğru büyüme ve buralara yatırım yapma yoluna giden Çin, bu yolla, ekonomik olarak büyürken, kendisine yeni faaliyet alanları da açmaktadır.

Çin’de Tarım, Modern Ekonomi, Dış Ticaret ve Sektörel Rekabet Gücü Çin’in GSYİH’sinin yaklaşık yüzde 9’u tarım faaliyetlerinden oluşuyor. Çin’de tarım, 2013 yılında toplam işgücünün neredeyse üçte birini istihdam etti ancak bu rakamın 2021 yılına kadar yüzde 5’e düşmesi bekleniyor. Ülkenin tarım alanında ürettiği ana ürünlerden pirinç ve buğday kârlı mahsuller olmasa da bunlar ülkenin en çok ihtiyacı olan besin maddeleri arasında yer alıyor. Pirinç ve buğdaya ek olarak; fıstık, çeşitli sebzeler, meyveler, çay, kahve, tütün ve mısır da çok miktarda yetiştiriliyor. Çin’de balıkçılık, tavukçuluk ve domuz yetiştiriciliği de yaygın olarak yapılıyor. Ülkenin merkezi kısımlarında tarım yaygın olsa da en verimli tarım yöntemleri konusunda ülke rakiplerinin gerisinde kalıyor. Ayrıca 13. beş yıllık planında hükümet tarımda modernizasyon yapılacağının sözünü de verdi.

Dünya pirinç üretiminin % 30.6’sını, buğdayın % 15.7’sini, elmanın % 35.5’ini, patatesin % 21.6’sını, balığın % 32.8’ini Çin üretiyor. Dünya Ticaret Örgütü’nün (WTO) yeni katılımcısı Çin, sanayi alanında olduğu gibi tarımsal üretimde de oldukça kararlı. Balık, domates, buğday, pirinç, patates ve elma gibi birden fazla tarımsal ürünün üretiminde “dünya birincisi” olan Çin, bu ürünlerin üretiminin neredeyse 3’te 1’ini tek başına gerçekleştirmektedir.

2018 yılında dünya genelinde 568 milyon 108.4 bin ton stratejik ürün olan buğday üretildi. Bu üretimde Çin, 89 milyon 300 bin ton, Hindistan 71 milyon 470 bin ton, Rusya 50 milyon ton, ABD 44 milyon ton, Fransa 39 milyon 31 bin ton buğday katı sağlamışken, Ukrayna’nın üretimi 21 milyon, Almanya’nın üretimi 20 milyon 786 bin, Türkiye’ninki de 20 milyon ton oldu.

Çin’in son yıllarda sürekli yükselen dünya ekonomisine entegrasyonu, dünya ticaretindeki ağırlığını da yükseltmiştir. Özellikle ihracattaki yüksek artışın etkisiyle dış ticaret hacmi yüksek rakamlara ulaşmıştır. 2013 yılında Çin’in ihracatının yüzde 1,65’i hammaddeden, yüzde 15,72’si ara malından, yüzde 36,29’u tüketim malından, yüzde 44,8’i ise sermaye malından oluşmaktadır. Çin’in ithalatının biçimine bakıldığında yüzde 27,62 hammaddeden, yüzde 18,2’si ara malından, yüzde 10,99’unun tüketim malından ve yüzde 37,35’nin sermaye malından oluştuğu gözlemlenmektedir. Bu durum bize Çin’in ihracatının ağırlıklı olarak sermaye ve tüketim malından yapıldığını ithalatının ise hammadde ve sermaye malından oluştuğunu göstermektedir.

Çin’in temel ihraç kalemleri arasından tekstil ürünleri gibi düşük katma değerli ürünlerin göreceli payının giderek düştüğü, makineler ve elektronik ekipmanlar gibi kalemlerin payının ise giderek yükseldiği görülmektedir. Çin ihracatında 2013 yılında en büyük pay yüzde 25,4 ile elektrikli makinelere aitken, ikinci sırada yüzde 17,3 ile diğer makineler almaktadır. Örme (4.4) ve dokuma (3.1) tekstil ürünlerinin toplam ihracat içindeki payının ise yüzde 7,5 civarında olduğu görülmektedir. Bu durum bize Çin’in düşük katma değerli üretim yapısından orta derecede katma değerli üretime geçişi başardığını ve üretim yapısının ağırlığını tekstil ürünlerinden makinelere doğru kaydırdığını göstermektedir. Dış ticaretin mal bileşimine ithal malları kapsamında bakıldığında ise (2013 yılı) Çin’in en çok ithal ettiği ürünler arasında; elektrik, elektronik cihazlar (yüzde 22,53), Mineral yakıtlar, yağlar, damıtma ürünleri, vb. (yüzde 16,16), nükleer reaktörler, kazanlar, makineler, vb. (8,74), metal cevherleri, cüruf ve kül (yüzde 7,62), optik, fotoğraf, teknik, tıbbi, vb. cihaz (yüzde 5,51) yer almaktadır.

Öte yandan, Çin, çelik endüstrisinde olduğu gibi, yalnız mevcutları genişletmekle kalmamış, yeni endüstriler de oluşturmuştur. Kimyevî gübreler dışında araba, kamyon, lokomotif, çeşitli büyüklükte traktörler, komple biçerdöverler, 10.000 tona kadar gemiler ve geniş bir makine grubu imali 1960'a kadarki zamanda yapımına başlanmış olan ileri mamullerden bazılarıdır.

Yenileşme sürati, sonraki yıllarda da azalmamıştır. Çin'in 1967 yılında hidrojen bombasını patlatması, çeşitli ileri teknolojilere olan kabiliyetini gösterir. Askerî alan dışında, mal çeşitliliği devamlı çoğaltılmıştır. Örneğin, son zamanlarda plastik endüstrisi kurulmuştur. Çin, bazı durumlarda, Batı'dan komple makine ithalini hâlâ kârlı bulmaktaysa da, modern donatımın geniş bir kısmında kendi kendine yetmektedir.