Bu kadar önemli bir meseleyi, kamuoyunun sadece bayrak öznesi ile geçiştirmesi ve klasik dış politikadaki öngörüsüzlüğümüzü tekrar yaşamak beni fazlasıyla üzmüştür. Kıbrıs’ın ne kadar önemli olduğu da herhalde iyice anlaşılmıştır. Hükümet sadece gemi göndererek bu işin içinden çıkamaz. Lafı çok uzatmadan konuya girmek ve neler yapılması gerektiğinden bahsetmek istiyorum.

Öncelikle, AB’nin, Kıbrıs-Mısır ve İsrail arasında kalan bölgedeki gazın Avrupa’ya nakli için East Med Gaz Boru Hattı Projesi bulunmaktadır.

Projeye göre, İsrail’in açıklarından çıkan gaz, sırasıyla Kıbrıs-Girit-Yunanistan ve İtalya üzerinden Avrupa’ya ulaşacaktır. Yıllık 16 milyar metreküp gaz ( o kadar olması hayaldir) nakli düşünülen 2000 km’lik projenin maliyeti de 20 milyar doları bulacaktır.  Maliyetin bu kadar yüksek olmasının nedeni de açık denizin altına döşenecek olan bölümün 1300 km olması ve Kıbrıs ve Yunan tarafının Türkiye’yi by-pass etmeleri isteğidir.

Halbuki, israil’den Kıbrıs’a ve oradan da direk olarak Türkiye’ye hat döşenirse, 193 km deniz mesafesi ve bitmek üzere olan TANAP’a bağlanması da yaklaşık 500 km’dir. 200 km deniz hattı maliyeti, 2.1 milyar dolar, 500 km’lik kara hattının maliyeti ise yaklaşık 2.5 milyar dolardır.  Yani toplam 4,6 milyar dolar bir maliyeti olacaktır.

Öncelikle Türkiye derhal bu konuda AB ülkelerine mantıklı bir biçimde anlatmalı ve East Med Gaz Boru Hattı Projesinin iptaline çalışmalıdır. Win-win herkes için kazançlı olacaktır. Tabi bu durumu İsrail, Yunanistan ve Gkry, Türkiye iyice vana ülkesi konumuna geleceği için istemez. 

Gelelim ikinci mevzuya, Yani Free Economic Zone (Münhasıran Ekonomik Bölge) olayına. Öncelikle kavramları açıklayarak başlayalım. MEB, kıyı devletine canlı ve cansız kaynaklar üzerinde ekonomik haklar verir, diğer devletlerle sahil devleti arasında denge kurar. Bu bölge karasularının ölçülmeye başlandığı esas hatlardan itibaren en fazla 200 mil alana kadar uzanır. Münhasır ekonomik bölge 200 deniz miline kadar olan bölgede kıta sahanlığı haklarını da kapsamına almaktadır. Sahildar devletler kıta sahanlığına herhangi bir bildirim yapmadan kendiliğinden sahiptirler. MEB ise ilan etme yoluyla kazanılabilir. Devlet kendiliğinden bu alana sahip bulunmayıp, münhasır ekonomik bölge kararını ilân etmelidir. MEB ilan eden ülke, 200 km lik alan içinde suni adalar, tesisler ve yapılar kurma ve bunları kullanma ve denize ilişkin bilimsel araştırma yapma hakkına sahip olur yalnız diğer devletlerin haklarını ve yükümlülüklerini gerektiği şekilde gözönünde bulundurmak zorundadır.

Türkiye daha önce Karadeniz’de MEB ilan etmiştir. Rum Kesimi de D. Akdeniz’de ilan etti. Bizim D. Akdeniz’deki karasularımızdan başlayan kıta sahanlığımız; 32 derece 16 dakika 18 saniye doğu boylamının batısından itibaren, Mısır-Türkiye ortay hattını takip ederek 28 derece doğu boylamına kadar uzanmaktadır. Ancak 28 derece doğu boylamının batısındaki Türk kıta sahanlığının hangi noktaya kadar uzanacağı, komşular ile yapılacak çalışmalara sonucu belli olmalıdır.

Örneğin Yunanistan ile de sadece Ege Denizi için tek yanlı oldu bittileri engellemek adına 1974’den beri Bern mutabakatımız bulunmaktadır. Yunanistan bunu bile bile, Güney Ege Denizi sayılan Meis, Rodos, Kerpe, Kaşot ve Girit adalarının oluşturduğu hattı, kıta sahanlığı hattı ve MEB ilan etmek üzere esas hat olarak almaya düşünüyor. (İşin esası Uluslararası Deniz Hukukuna göre adalara MEB hakkı da tanınmamaktadır. Uluslararası Adalet Divanı’nın da bu yönde kararları mevcuttur.) Böylece, bu adaların Yunanistan ana karası kadar 200 km’lik kıta sahanlığı ve MEB’i oluşturma gayreti var. Tabii bizim yukarıda belirttiğimiz alanımızı yarı yarıya düşürme gayretinde. AB ve ABD’de bu konuda Yunanistan’a destek vermektedirler. Bu konuda Sevilla Üniversitesi’ne yaptırılan Avrupa Deniz Yetki Alanı adı ile bir harita bulunmaktadır. İşte GKRY’nin tek taraflı olarak 2004 yılında yaptığı MEB ilanı da bu haritaya dayanmaktadır. 2007 yılında adanın etrafında oluşturduğu ve arama lisansı verdiği 13 alanı da bu haritaya göre oluşturmuştur.

Tekrar edeyim aslında ada devletlerinin MEB ilan etme hakkı yok. Yunanistan, GKRY ve Mısır’ın sınırlarını ayrı ayrı belirledikleri ortaklaşa bir MEB ilan alanı anlaşmasına gitmeleri halinde israil’in, AB’nin ve ABD’nin de buna destek vereceğini unutmamalıyız.

BU YÜZDEN DE BU OYUNU BOZMAK ADINA DERHAL 190 BİN KM KARELİK KENDİ MEB ALANIMIZI İLAN ETMELİYİZ.

KKTC’nin tek taraflı olarak verdiği ruhsatlar ve arama bölgeleri bizim için yeterli olmaz. (Bu arada Fransa’nın 11 milyon, ABD’nin de 10 milyon km kare alanı bulunmakta.)  Yoksa, MEB alanımız bu üç ülkenin anlaşması sonucu 42 bin km kareye düşecektir. 

Sonuç olarak, dış politika da proaktif olmamız gereken hususlardan birisi de bu alandır. Fiili durumu yaratan biz olalım gerisini başkaları düşünsün deme vakti gelmiştir. Hatta Libya ile de karşılıklı kıyılararası ortay hatta göre, batıya ve güneye doğru daha da alanlarımızı genişletme çabası içinde olmamız gerekir. Aynı şekilde Suriye ile de batı ve kuzeye doğru yeni alanlar üzerine çalışmamız gerekmektedir.

Suriye konusunda ne kadar hatalı bir dış politikamız olduğunu da net olarak görmeliyiz artık. Asıl beka meselelerimiz bunlardır ve değindiğim şekilde D.Akdeniz’ e yönelik milli bir stratejimiz olmalıdır.