EKONOMİ DE SON DURUM VE YAPISAL REFORMLAR
Türk ekonomisini rakamlarla analiz etmek istedim. Yıllardır yapılamayan yapısal reformları da sona sakladım. Rakamlar aslında kaçınılmaz olarak bizi zaten yapısal bir dönüşüme götürecektir. Ama hala ayakta uyuyoruz. İlk olarak Merkez Bankası’nın bankalara borç para dağıtırken uyguladığı faiz oranlarına bir bakalım. Bu oranlar, ekonomide Hazine’nin borçlanma faizinin, mevduat ve kredi faizlerinin seviyesini belirliyor. Merkez Bankası bankalara 3 farklı pencereden borç veriyor. Bu 3 pencerenin borç verme tavanı belli. Merkez Bankası 3 pencerenin faiz tavanını indirirse faizi indirmiş, çıkarırsa faizi artırmış oluyor.
Bu 3 pencereden, (1) Haftalık repo penceresinin faizinin tavanı % 8.0, (2) Marjinal fonlama penceresinin faizinin tavanı % 9.25, (3) Geç likidite fonlama penceresi faizinin tavanı %12.25. Yani Merkez Bankası’nın bankaları fonlama faizi ortalaması şu günlerde %12 dolayında. Peki Merkez Bankası faizi neden artırıyor? Çünkü, bankanın önceliği enflasyonu aşağıya çekmek ve döviz girişinin kesilmesi ile döviz fiyatının artmasını önlemek. İşte bu nedenle, yüksek faiz politikası uygulamak zorunda kalıyor ama faizi yüksek tutarken de ekonominin daralmamasına dikkat etmek zorunda. Merkez Bankası’nın durumu böyle de, bu durum piyasalara nasıl yansıyor? Asıl ona bakmak lazım.Tabi ki reel sektör bundan çok etkileniyor ve yeni yatırım kararı çok maliyetli. Örneğin, eylülde enflasyon %11.20, çekirdek enflasyon %10.98 idi. Hazine’nin gösterge faizi %12.60 dolayındaydı. Bunun anlamı da Hazine %12.00 - %12.40 birikimli faizle borçlanabilmesidir. Bankalarda ortalama ticari kredi faizi %16.88. Bankalar mevduata %12 - %14 faiz veriyor. Bu faizlerle de iş geliştirme veya yeni yatırım yapmak da çok zor.
Gelelim bütçe rakamlarına..2018 bütçe harcamaları 762.8 milyar TL olacak. Bütçe 65.9 milyar TL açık verecek. Açık en fazla iç borçlanmayla finanse edilecek. Hazine’nin daha çok iç borçlanmaya zorunda kalması ise iki olumsuz gelişmeye neden oluyor. (1) Ekonomide borçlanılabilir kaynaktan özel kesime gidecek imkânlar azalıyor. (2) Faiz oranları yükseliyor. Türkiye’nin toplam borç stoku/GSYH oranı son 15 yılda yüzde 104’ten yüzde 138’e yükseldi. Kamu kesiminin toplam borç stokunun GSYH’ye oranı 2002 yılında yüzde 71 iken, 2009 yılında yüzde 44’e, Temmuz 2017’de yüzde 30’a geriledi. Buna karşılık, reel kesimin toplam borç stokunun GSYH’ye oranı 2002’de yüzde 26 iken, 2009’da yüzde 37’ye, Temmuz 2017’de de yüzde 73’e yükseldi. Kamu kesiminin borç verilebilir fonlar piyasasına sunulan kaynaklara olan talebini azaltması, daha az borçlanması sonucu özel kesimin bu kaynaklardan daha fazla yararlanabilir hale gelmesine ise ‘yer açma’ (İngilizcesi crowding in effect) deniyor. Son 10 yıldır böyle bir durum söz konusu. Cari fiyatlarla 2018 GSYH (Milli gelir) tahmini ise 3.4 trilyon TL. Cari fiyatlarla önümüzdeki yıl milli gelirimiz %13.5 (sabit fiyatlarla % 5.5) artacak. Milli gelir %13.5 artarken, 2018 bütçesinin harcamaları %13.2, gelirleri %13.8 artacak. Öte yandan, bütçe gelirleri bütçe harcamalarını karşılayamadığı için bütçe açık verecek. Bir başka sorun da kamu artık üretken yatırım yapmıyor. Altyapı yatırımı olarak inşaat yatırımlarına para harcıyor. 2018 yılında 85 milyar TL’lik yatırım harcaması öngörülüyor. 2018 bütçesinde sosyal yardım harcamalarına 50.8 milyar dolar ayrıldı. bizde sosyal harcamaların GSYH’ye (milli gelir) oranı düşük. Sosyal harcamaların GSYH’ye oranı Fransa’da % 31, Yunanistan’da % 27, İspanya ve Portekiz’de % 24, bizde % 13 - 14 dolayında.
Şimdi de vergilere bakalım. 2016’da toplam vergi gelirinin % 34.3’ü dolaysız, % 65.7’si dolaylı vergi gelirinden oluştu. OECD ortalamasında toplam vergi gelirlerinde dolaylı vergi payı % 34, dolaysız vergi payı % 66 oranında. OECD ülkeleri bizim durumumuzun tam tersi bir vergi yapısına sahip. 2018 bütçesinin toplam gelirlerinin % 86’sı vergi gelirlerinden oluşuyor. Kalanı özelleştirme ve benzer diğer gelirler. 2018 bütçesine savunma ve güvenlik harcamaları için konulan 18.7 milyar TL. Ekonominin canlandırılması, büyümenin temini arayışında ise 2018 bütçesinde reel sektöre 17 milyar TL imkân ayırıldı. Bunun 3.2 milyar TL’si ihracat desteği, 2.6 milyar TL’si tarımsal kredi desteklerine, 1.5 milyar TL’si esnaf kredisi desteklerine, 0.9 milyar TL’si turizm desteklerine, 3 milyar TL’si kredi garanti fonu desteğine gidecek.
Gelelim işsizliğe.. 2008’de yüzde 10’un üzerine çıktı. 2011’den 2014’e kadar yüzde 9’larda seyretti. 2015’de gene yüzde 10’un üzerine çıktı. Yüzde 10’un üzerine yerleşti. Son 10 yılda çalışan sayısı 8 milyon 500 bin artarken, işsiz sayısı 1 milyon 400 bin arttı. ‘Ekonomi yüzde 5 büyüyor’ diyerek seviniyoruz. Ama yüzde 5 büyüme, işsizlik oranını aşağıya çekmeye yetmiyor. Kadın ve erkek çalışanların sadece yüzde 18.5’u sanayi sektöründe. Hizmetler kesimi insan deposu haline geldi. Çalışanların yüzde 53’ü hizmetler kesiminde. Çalışanların yüzde 21’i tarımda, yüzde 7.5’i inşaatta. İstihdam sorununun çözümü sanayi sektörünün gelişmesine bağlı. Sanayi gelişince hem istihdam artıyor, hem gelir artıyor.
Sıra cari açıkta.. ilk 8 ayda açığımız geçen yıla göre yüksek. 2016’nın ilk 8 ayında cari açık toplamı 22.8 milyar dolardı. Bu yıl 27.2 milyar dolar oldu. Cari açığın büyüklüğü kadar, finansmanı da önemli. Açığı kalıcı döviz girişiyle finanse etmeye çalışıyoruz. Kalıcı döviz doğrudan yatırım için gelen döviz. Ağustosta doğrudan yatırım için net döviz girişi beklenenin altında kaldı, 657 milyon dolar oldu. Dolaylı yatırım yani borsadan hisse senedi satın almak için, devlet iç borçlanma senedi satın almak için ülkeye net 2.2 milyar döviz girişi oldu. İlk 8 ayda açık 27.2 milyar dolara yükselirken, aynı dönemlerdeki döviz girişi 33.2 milyar dolardan 25.7 milyar dolara geriledi. Geçen yıl 8 ayda net döviz girişi açığı finanse ettikten sonra, 10.4 milyar dolar da rezervlere eklenmişti. Bu yıl ise ilk 8 aydaki döviz girişi açığı finanse edemediği için 1.4 milyar dolar rezervden yedik. İthalatta artış sürüyor. Bu nedenle dış ticaret açığı büyümeye devam ediyor. İhracat ve turizm gelirlerindeki iyileşmeye rağmen cari açık önümüzdeki aylarda büyüyecek. Doğrudan yatırım girişi yavaşladığı için cari açığın finansmanı, net portföy yatırımı girişleri ve kredi kullanımına bağlı olacak. Cari açığın küçülmesi ihracat artışını sürdürmemize bağlı. Üretimi ve ihracatı artırmaya mecburuz.
Gelelim yapısal reformlara;
1- Büyüme
Özellikle sektörel olarak büyüme ile oransız fiyat balonları ve dalgalı, yüksek kur değişkenlikleri ile büyümeler sürdürülebilir ve istikrarlı olamaz. Üretimde verimliliği ve istihdamı arttırıcı önlemler alınmalı. Büyümenin ithalata dayalı yapısını yerli girdilere yöneltmek suretiyle değiştirmek gerekir.
2- Ölçülü Kamu Borçları
Yapısal reformlar kamu açıklarının ölçülü, cari açığın sınırlı olmasını sağlamalı (yurtiçi tasarrufları arttırıcı önlemlere daha çok yer ayrılmalıdır) ve kamunun borçlanma ihtiyacını azaltmalıdır. Bu şekilde borçlanma ile kırılganlıklar azalacaktır. Sınırlı cari açık dış borçları ve dış finans bağımlılığını azaltır. Bu azaltma finansal krizlere dayanıklılığı arttırır. Kamu kesimi borçlanma gereğini sürekli düşük tutabilmek için sosyal güvenlik kurumlarının devletten destek almadan kendi finansmanlarını sağlaması temin edilmelidir.
3- Ürün Piyasası
Mal ve hizmet piyasalarında tam rekabetin önünde hiçbir engel olmamalıdır. Piyasa rekabeti gerek kaynak dağılımlarının rasyonelleştirilmesi ve gerekse kayıt dışılığın azaltılması ile optimum çalışmalıdır. Bu konuda yabancı yatırımların önündeki mülkiyet, yatırım ve ticari engelleri kaldırılmalı, bu yatırımların ileri teknoloji ve ihracat pazarlarına açılmayı kolaylaştırıcı nitelikte olmaları sağlanmalıdır.
4- İşgücü Piyasası Reformları
İşgücü piyasalarının esnek olması yönünde önlem alınmalı, istihdam maliyetleri azaltılarak istihdam güvenceleri arttırılmalıdır. Süreli çalışmaların kolaylaştırılması ve geçici istihdam olanaklarının getirilmesi rekabet gücünü arttıran faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır. Mesleki eğitim programları, iş ve meslek danışmanlığı, genç, yaşlı ve kadınlara özgün iş programları yapılmalıdır. İşgücüne katılım oranları özellikle kadınlarda mutlaka arttırılmalıdır. Kayıtdışı istihdamın azaltılmasına özel önem verilmelidir.
5- Kamu Maliyesi ve Vergi Reformu
Vergi tabanı genişletilmelidir. Vergilendirilmeyen gelir, harcama ve servet kalemleri vergi kapsamına alınmalıdır. Vergi denetleme birimleri ile toplama birimleri güçlendirilmeli ve Vergi İdaresinin siyasi etkilerden uzak ve şeffaf olmasına özel önem verilmelidir. Vergi sistemi basitleştirilmeli, vergi yasalarının sıklıkla değiştirilmemesi ve öngörülebilir sistem olması sağlanmalıdır. Vergi oranları gelir ve servet dağılımını bozmayacak şekilde düzenlenerek düşük gelirliler ile düşük servet sahipleri pozitif ayrımcılığa tabi tutulmalıdır. Vergi sistemini dolaylı vergilere dayalı olmaktan çıkarmak gerekir. Dolaysız vergilere ağırlık veren bir yapı kurulmalıdır. Kamu harcamaları verimli ve optimum seviyede tespit edilmeli, harcamaların uzun dönemde büyümeyi teşvik edecek kompozisyonda olmasına önem verilmelidir. Bunların tespitinde fayda-maliyet analizi yapılmalıdır. Özellikle enerji yatırımlarında dış açığı azaltmak için yenilenebilir enerji yatırımlarına ağırlık verilmelidir.
6- Eğitim Reformu
Okullaşma oranı arttırılmalı ve herkesin okula erişiminin kolay olmasına dikkat edilmelidir. Okul öncesi eğitim yaygınlaştırılarak, eğitim kalitesi, öğretmen performansı takip edilmeli ve PİSA (Uluslararası eğitim derecelendirmesi) testlerinde sıralamanın son sıralarından kurtulmayı temin edecek sistemler geliştirilmelidir. Sanayinin uzman işgücüne uygun bir mesleki eğitime geçmeliyiz. Ayrıca 4+4+4 sistemi değişmeli, zorunlu eğitim kesinlikle 8 yıla çıkmalı ve meslek liselerinin orta kısımları kapatılmalıdır.
7- Diğer Alanlar
Türkiye’nin ekonomik alan dışında, demokrasi, yasama-yürütme-yargı koordinasyonu gibi temel sorunları mevcut. Bütün bu alanlarda sorunlarımızı çözmeden ekonomide dengeli, istikrarlı bir sürdürülebilir büyüme sağlayamayız. Diğer yandan tarım sektöründe ölçek ekonomisi için gerekli düzenleme ve teşvikler getirilerek verimlilik arttırılmalıdır. Yüksek oranlı büyümelere ulaşabilmek için AR-GE çalışmalarına ağırlık verilmeli, katma değeri yüksek üretim teknolojileri geliştirilerek buna dönük ihracat alanları arttırılmalıdır. Bütün bu reformların yapılması enflasyonun düşük, bütçe açığının düşük ve dış açığın (cari açık) yönetilebilir olmasını sağlayacaktır. Bunun için evrensel standartlarda bir hukuk düzenini tesis etmek ve finansal kurumların sağlam ve dayanıklı olmasını sağlamak gerekir. Burada kamuya düşen ekonomik aktiviteleri özel sektöre bırakarak, eğitim ve sağlık ile altyapı yatırımlarına da odaklaşmak olmalıdır. Son olarak, siyasetde de kutuplaşmalardan, gerginliklerden kaçınmalı ve güçlendirilmiş bir parlamenter demokrasiye geçmeliyiz.