Kriz ve ekonomi politikaları konusunda kamuoyunu meşgul eden tartışmaların teorik dayanakları genel olarak zayıftır. Bu nedenle, makroekonomik dalgalanmalar çerçevesinde konuyu analiz etmek istedim. Bu hususta öne çıkan iki ana yaklaşım vardır. Bunlar, Yeni Klasik ve Yeni Keynesçi İktisat olarak adlandırılır. İkisi arasındaki fark, piyasaların pareto verimli işleyişine etki edebilecek çeşitli faktörler konusundaki görüş ayrılığından çıkıyor. Özellikle, piyasaların işleyişini etkileyen çeşitli yapısal pürüzler sebebiyle fiyatların kısa vadede yeterince esnek olup olmaması önemli bir ayrışma sebebidir.

Fiyat esnekliği neden önemli? Öncelikle, piyasalarda arz ve talebin eşitlenmesi, fiyatların denge seviyesi denen uygun noktada olmasına bağlıdır. Başlangıçta denge durumunda olan bir ekonomi düşünelim. Ekonomiye dışarıdan bir etki gelip şartları değiştirsin. Mesela, petrol, doğalgaz gibi enerji üretiminde kullanılan ithal girdilerin göreli fiyatlarında ani bir artış olsun. Ekonomideki aktörler (tüketiciler, firmalar vs.) buna göre iktisadi kararlarını değiştirdiklerinde, piyasalarda arz ve talebin yeni duruma uyum sağlayarak eşitlenmesi, fiyatların çabuk uyum sağlamasıyla mümkündür. Yani dengeye yeniden kolayca ulaşılır. 

Keynesçi yaklaşımda ise, fiyat mekanizmasının işlemediği durumların önemli bir yeri vardır. Bir örnekle açıklayalım. İşgücü piyasasında güçlü sendikaların olduğu, ücretlerin belli dönemlerle işçi ve işverenler arasındaki pazarlık sonucu belirlendiği, kimi yasal düzenlemelerin piyasada pürüzler yarattığı bir ekonomi düşünelim. Böyle bir ortamda, işgücü piyasasında reel ücretler işgücü arzı ve talebini dengeye getirecek seviyenin üzerinde belirlenebilir. Bu da istihdamın ve üretimin potansiyelin altında olmasına ve yüksek işsizliğe yol açar. Dolayısıyla, ortaya çıkan sonuç verimli değildir. Bu durum özellikle beklenmeyen bir olumsuz dış etki gelip ücretler kolaylıkla ayarlanamadığında ciddi sorun oluşturur.

Keynesçi yaklaşımda, devletin istikrar politikaları, istihdam, üretim ve işsizliğin denge seviyesine ulaşmasına etki ederek fayda sağlar. Mesela, devlet para politikası yoluyla fiyatlar genel düzeyine etki edebilir. Bu sayede, (nominal) ücretler esnek olmasa da,  ücretin reel karşılığı para politikasına bağlı olur. Böylelikle, örneğin daralma dönemlerinde, genişlemeci para politikaları yoluyla tam istihdama ulaşılabilir. Alternatif olarak, devletin kamu harcamalarını arttırması ve vergileri azaltması da farklı yollardan benzer sonuçlar doğuracaktır. Klasik yaklaşımda ise, fiyat mekanizmasının yeterince iyi işlediği düşünüldüğünden, ekonomiyi tam istihdam seviyesine getirecek bu tip bir istikrar politikasına yer yoktur. 

Bu durum devletin ekonomi politikası uygulaması kötüdür anlamına gelmez. Sadece, ekonomiyi canlandırma maksadıyla ekonomi politikası uygulamak gereksiz ve hatta zararlıdır, anlamına gelir. Onun dışında, devlet çok çeşitli hedeflere ulaşmak için politika uygulayabilir. Uzun vadeli büyüme hedeflerine yönelik altyapı yatırımları, bölüşüm odaklı sosyal devlet politikaları ve siyasi hedefler içeren stratejik politikalar, devletin vatandaşının ihtiyaçları doğrultusunda uygulayabileceği politikalardan sadece birkaçıdır. Dahası, klasik yaklaşımda istikrar politikasının olmaması, makroekonomik dalgalanmalar boyunca uygulanacak para ve maliye politikalarının hep aynı olması anlamına da gelmez. Hatta farklı sebeplerden de olsa optimal para ve maliye politikaları Keynesçi politikalara benzerlik de gösterir. Basit bir örnekle açıklayalım: Kamu harcamalarının ve transferlerin, birinci maddede belirttiğimiz gibi, ülkenin uzun vadeli ihtiyaçları doğrultusunda belirlendiğini düşünelim. Devlet ya bunların tamamını bugünkü vergilerle finanse edecek ya da  bir kısmını borçla finanse edip borcu da gelecekte vergi gelirleriyle ödeyecektir. Yani devlet kamu borcunu kullanarak vergiyi zamana yayabilir. Bu durumda devlete, vergilerden kaynaklanan verimsizlikleri zamana yayarak en aza indirme imkânı verir.

Sonuç olarak, yukarıda piyasaların ekonominin kaynaklarını verimli dağıtmasının belli şartlara bağlı olduğundan bahsetmiştik. İşte kamu harcamalarını finanse etmek için koyulan vergiler, verimsizlik yaratan faktörlerden bir tanesidir. Bu tip verimsizliklerin var olduğu durumlarda, bunların etkisini en aza indirmek de en uygun ekonomi politikalarının başlıca amacıdır.

Kamu politikalarının “iyi dizayn” edilme şartıyla faydalı olacağını iyi bilmek gerekir. Mesela para politikası kullanarak işsizliği azaltmanın ne kadar enflasyon yaratacağı, dolayısıyla topluma maliyetinin ne olacağı, ekonomideki aktörlerin enflasyon beklentilerine de bağlıdır. Hatta, Merkez Bankası, kimsenin beklemediği bir anda sürpriz para politikası uygulayarak, daha az maliyetle işsizliği daha fazla düşürebilir. Ama böyle bir politika para politikasının inandırıcılığını zedeleyerek, uzun vadede etkinliğini zayıflatır; yüksek enflasyon yaratır. Buna engel olacak yasal ve kurumsal düzenlemeler yapılmamışsa, para politikası faydalı olmaz.