Yeni yazımı yazarken, tesadüfen bugün (22 Aralık)”Medyanın Cinsiyetçi Yapısı ve Medya Üretimlerinde Cinsiyetçi Söylem” adlı bir sempozyuma denk geldim.

Yaklaşık bir haftadır konu hakkında okuduklarımdan sonra geniş bir özet geçtim sayılır. Gelelim yazı konuma; Orientalizm de özelikle de bizim gibi islami toplumlarda sadece cinsel obje olarak vurgulanan kadın fügürü bulunmakta. Bu kimliğin diğer baskın yönleri de kadının toplumdaki değersizleştirilen yeri, negatif algılanması, üzerine yüklenen görevleri, ihmal edilen sağlığı v.b gibi hususlar olmaktadır. Birde buna bizim gibi yarı aydın toplumlarda görülen medyadan (yazılı&sözel) dışlanan bir kadın sorunsalını ekleyin.

Sorunun kökeninde basitçe ataerkil bir toplum&kültür yapısı yatmaktadır. Bu tarz, toplumlarda kadının sosyal hayattaki rolünü veya o normları belirleyen erkektir ve ne yazık ki yüzyılların getirdiği alışkanlıkla da kadınlar bu rolleri kabullenmişlerdir. Gerçi cumhuriyetimizin kadınlara verdiği haklar sayesinde, Türkiye de eğitimli kadınlar bayağı bir kronikleşmiş bu düzeni yıktılar. (Tabii son 17 yıldaki karşı devrimci hareket buna en büyük engeli teşkil etmektedir.) Örneğin kadın akademisyen oranında dünyada ilk sıraya kadar çıkmıştık.

Kadınlara biçilen rolleri irdelediğimizde aslında toplumsal cinsiyete dair eşitsizlik koşullarının ana eksen olduğunu görmekteyiz. Mesela erkek geleneksel olarak iktidar ile ilişkilendirilirken, kadın ise itaatkar bir konumdadır. Erkeğin daha egemen olduğu ve otoritesinin aşikar olduğu çalışma alanlarındaki bazı kadınlara has mesleklere bakalım:

Hemşirelik, sekreterlik, hasta bakıcı, hosteslik, yer hizmetleri hatta öğretmenlikte bile yöneticiler genelde hep erkek. Bir adım ötesi ise erkeğe, çocuklara hizmet veya ev işleri ile sınırları çizilen ideal bir kadın. Kısaca hep bir “özne” halindeki erkeğe tabii kılınan kadın fügürü. Erkek&kadın düalizmde  dahi erkekler akıllı, iradi veya maddi&manevi anlamda daha güçlü, kadınlar ise duygusal, hassas, erkeğe muhtaç olarak tasvir edilmektedirler.

Gelelim medyaya…

Sunucu, spiker, yazar yada muhabir olduğunda bile genelde fikir beyan ana figür olarak yer almazlar. Dış görünüşü güzel olmayan kadının yükselmesine de imkan yoktur.

Bir diğer sorun ise haberlerin veriliş biçimindeki cinsiyetçi bakış açısıdır. Flimlere ve dizilere baktığımızda da esas erkek etrafında dönen olaylarda kadın veya kadınlar iktidara tapan, söz dinleyen veya belirli bir tahakküm ilişkisi çerçevesinde karekterize edilirler. Hatta erkeklik o kadar aşırı vurgulanır ki kadın sıradan, ikinci işlerde kullanılan, muhtaç ve ancak erkeğe yardım noktasında bir yan rol bulmuş gibi resmedilir.

Asıl söylemeye çalıştığım dizi karekterleri rol model olarak ele alındığında, kötü örnekler, cinsiyetçi yaklaşımlar, namus uğruna öldürme, vurdulu&kırdılı işlerde eli silahlı erkekler ve onlara aşık, aciz, bağımlı ve mutsuz kadınlar dışında pek bir şey izleyemiyoruz.

 Kadın aşık olduğunda bile sorun hale gelen bir karekterdir ve muhakkak başına bir iş gelecektir. Hatta, kadınlar sürekli taciz&tecavüz tehdidi altında veya potansiyel cinsel saldırıya uğrayabilecek ve bu yüzden de erkeklere muhtaç veya çaresiz olarak gösteriliyor. Böylece toplumsal cinsiyete dayalı yapılar tekrar tekrar pekiştiriliyor.

Siyaset ve toplumsal yaşamdan dışlanan veya içerisinde aktif olarak bulunan kadınların kendilerine ait deneyimlerinin hatta değerlerinin itibarsızlaştırılması da diğer bir sorundur.  En eğitimli ve kültürlü insanların bulunduğu yerlerde dahi nasıl bir kadın istenildiği açıkca belirtilir ve buna göre ilişkiler dizayn edilr.

Makbul kadın olmadan, toplumsal meşruiyet kazanamazsın gibi subluminal mesajlar verilir. Kadın programlarının bile kadınlara yönelik hiçbir değişimi talep etmemeyi ve yine toplumun kabul edeceği şekilde eşitsizliği görmezlikten gelerek uzlaştırmaya yönelik olduğunu görüyoruz. Aslında tüm bunlar ideal bir kadının inşaası için var. Erkeklerin belirlediği sınırlar içerisinde ve düzene uyarak yaşayan kadınlar.             

Son olarak, kadınlar kendi kimliklerini, ataerkil, baskıcı ve kendilerine biçilen rollere uygun halde yaşadıkları zaman yani toplumca kabul görüldükleri ölçüde ancak varlar. Tam tersi ise hep “sorun” olacaklar. Oysa üreten, akıl veren, yöneten, özgür iradesi ile tabuları yıkan, erkeklerin kaba&kırıcı yapılarına karşın nazik ve yapıcı oldukları müddetçe takdir edilen kadın karekterlere ihtiyacımız var.

Değerleri, güzellikleri veya yaşları ile ölçülmeyen, mensup oldukları topluma katkıları çerçevesinde belirlenen eğitimli kadınlar ile kalkınabiliriz. Ve ancak bu şekilde tarihi tersine çevirip kadınların başka rollere doğru evrilmesini sağlayabiliriz.