Öncelikle geçen yazımda da belirttiğim üzere, heteredoks (geleneksel görüşlerin ve yaklaşımların dışındaki uygulamalar) ve ortodoks (genel kabul görmüş görüşlere bağlı olan uygulamalar) para politikalarını izah edelim. Tabii maliye ve dış ticaret de farklı yöntemleri bulunmakla beraber biz esas olarak para politikasındaki ayrımı analiz edeceğiz.

Ortodoks iktisatda dolaysız politika aracı olarak; kredilere belirli bir miktar ya da oran tavanı konulması, piyasada uygulanacak faizlerin kamu otoritesince belirlenmesi, farklı faiz uygulamalarını sayabiliriz. Dolaylı para politikası araçları için ise: açık piyasa işlemlerini, karşılıklar politikasını (merkez bankasının banka kaynaklarının bir bölümünü ihtiyat amacıyla alması) söyleyebiliriz. Sabit ve dalgalı kurdaki izlenen politikalar ise bir diğer uygulamalardır. Heterodoks programlar ise ücret ve fiyat kontrollerini içeren gelir politikalarından oluşmaktadır. Bu programın amacı, enflasyonu hızla ve kalıcı bir şekilde düşürmektir.

Programın başında fiyat ve ücretlerin bir anda dondurulması (şok tedbirler) ile enflasyon kısa sürede kontrol altına alınabilmektedir. Tabii mali dengenin sağlanması da şarttır. Ayrıca, reel dengelerin kurulması ve mali disiplinin sağlanmasında ortodoks, fiyatlar arasındaki dengesizlik de ise heterodoks politikalar tercih edilmelidir. Böylece, kontroller kaldırıldığında fiyat seviyesi kalıcı bir şekilde düşük tutulabilir. Ülkemizde son 15 yıldır kronik (% 5-25), öncesinde ise hiperenflasyonlu (% 25 den fazla) bir dönem yaşanmıştır.

Diğer yandan, ücret ve fiyat kontrolleri yoluyla programın hemen başında enflasyonun hızla düşmesi, programa olan güveni artıracağından program ileriki aşamalarda daha kolay uygulanır. Yüksek enflasyon ortamına göre düşük enflasyon ortamında bütçe açığı daha kolay hesaplanacağından, bütçe açık ve şeffaf hale gelir. Böylece istikrar ivme kazanır ve programa ek önlemlerin getirilmesi kolaylaşır. Bu programda, mali dengenin sürdürülebilirliği ayrıca sıkı mali önlemlerin uygulanmasına bağlı olduğundan, ilk anda gelir artışından sağlanan faydanın, mali dengenin devam ettirilmesi için gerekli yapısal düzenlemelerle birlikte ele alınması da ülkemiz için kaçınılmazdır.

Programın başarısı için bir de fiyat ve ücret kontrollerinde enflasyonun geçmiş dönemlerle olan bağlarını koparmak ve geriye dönük endeksleme mekanizmasından ileriye dönük endeksleme mekanizmasına geçmek için yararlanılmalıdır. Ayrıca, düşük enflasyonun devam ettirilmesi için seçilen nominal çıpaya tam güvenin sağlanmış olması gerekir. Her ne kadar hiperenflasyonu olan ülkelere daha çok önerilse de heteredoks para politikaları, bizim gibi kronik enflasyona sahip ülkelerde de başarılı olur. Bunun içinde rasyonel ekonomik rejim değişikleri gereklidir. Örneğin, şok programlar, kamu sektörünün büyüklüğünü azaltmayı amaçlayan yapısal reformlar ve Merkez Bankası finansmanını azaltacak finansal düzenlemeler ile desteklenmelidir. Yapısal reformları uygulamanın zor olduğu durumlarda ise kademeli politikalar tek seçenek olmalıdır.

Yine ülkemizden bir örnek 2006 yılının sonlarında, yüzde yedilik belirsizlik aralığının üst sınırı aşılıp enflasyon yüzde 9.65 olduğunda ciddi boyutta, faiz artırımına gidilmiş ve krizin ikincil etkilerinin derinleşmesi büyük ölçüde engellenmiştir. Alınan politika önlemleri sonrasında döviz kurlarındaki oynaklık azalmış ve enflasyon beklentilerindeki bozulma durmuştur. Alınan tedbirlerin etkisini göstermesiyle birlikte enflasyondaki yükseliş eğilimi 2006 yılının 3. çeyreğinde yerini durağan bir görünüme bırakmıştır. Ardından 2007 yılının ikinci çeyreğinden itibaren enflasyon belirgin bir düşüş eğilimi içine girmiştir.

2007 yılının aynı zamanda gıda ve enerji fiyatlarında yaşanan olumsuz gelişmelerin etkisinin hissedilmeye başlandığı bir dönem olmasına rağmen arz yönlü şokların kalıcılığına dair belirsizliklerin olması ve temel enflasyon göstergelerinde gerçekleşen belirgin yavaşlama, para politikasındaki sıkılaştırmanın kademeli olarak azaltılabilmesi için elverişli bir ortam sağlamıştır. Bu çerçevede Merkez Bankası 2007 yılı Eylül ayından itibaren kontrollü bir faiz indirimi süreci başlatmış ve ancak ondan sonra altı aylık dönemde politika faizlerinde toplam 225 baz puan indirime gidilmiştir.

Şimdi gelelim asıl meseleye bütün bu bilgileri neden verdiğime ve MB’nin hataları diye neleri kast ettiğime: ülkemizde son beş yıldır, ihracat 143 ile 150 milyar dolar arasına sıkışmış vaziyette. Büyüme oranları ise yüzde 2.5 ile 3.5 arasında ve haliyle işsizlik de fazla (yüzde 12) ve enflasyonda yüzde 7 ile 11 arasında yani epey yüksek durumda. Hükümet çevreleri de özellikle bu konuda bilgisiz ve sorumsuz davranan RTE, ekonomik büyüme için MB’ye faiz indirmesini söyleyip durmakta.

Oysa katı enflasyon uygulaması ile birlikte hele hele ortodoks politikalarla, enflasyonu yüzde 3, 4 lere düşürmenin imkanı bulunmamaktadır. Özellikle Türkiye gibi yüksek kur riski, borç yükü ve sıcak paraya ihtiyaç duyulan bir ülkede imkansızdır. O yüzden de önce şok tedbirler ve yapısal reformlar ile birlikte bir heteredoks mali ve para politikası ile enflasyonu düşürme ve sonrasında ise düşen faizlerle birlikte güven ve istikrar ortamını sağlayarak, ihracat odaklı ekonomik büyüme ve işsizliği önleme politikaları uygulamalıyız. Tabii siyasal İslamcı bir gelenekten ve katılım bankacılığı tecrübesi ile yerleştirildiği MB içinden daha doktorasını bitirmeden atanan bir başkan ile bu durumda imkansızdır. Netice de AKP gitmeden, kronik enflasyona, düşük büyümeye, yüksek enflasyon ve yüksek işsizliğe devam ederiz. Nasıl olsa faiz lobisi ve yandaşlar bu düzenden en karlı çıkan taraf durumunda o yüzden de yukarıda yazdıklarımı dile getirmiyorlar.