Dinler tarihindeki en büyük iki yalandan biri “Arz-ı Mevud”, diğeri de “Vaat Edilmiş Topraklar” dır. İsrail de bir din devleti olarak bu iki yalan üzerine kurdukları Siyonizm kuramı ile dünya barışını 1917 Balfour Deklarasyonu’ndan beri tehlikeye atmaktadır. Kongresi, Temsilciler Meclisi, Pentagon’u, CIA’si ve Dış İşleri Bakanlığı ile komple ele geçirdiği ABD gibi bir süper gücü de bu emellerine ulaşmak için kullanmaktadır.
Evet ABD, İsrail’in kontrolü altında hareket eden bir ülkedir. ABD de İsrail emellerine aykırı sesleri olan şahısları uzun vade de yaşatmazlar. Siyasi, askeri veya kamu görevleri sınırlı olur. Dahası Mossad ve CIA, özellikle ABD de okuyan ve kendi ülkesinde ileride siyasi olarak önemli aktör olabilecek şahısları kendi amaçları doğrultusunda kullanmak üzere angaje ederler. Veya yolsuzluğa batmış liderlerin mal varlıklarını, yurtdışı hesaplarını bulup şantaj amaçlı kullanırlar veya Yahudi kökeni olan insanları bulup güçlendiklerinde veya bir potansiyel gördüklerinde kripto olarak kullanırlar. Bu tarz planları ve amaçlarını o kadar sinsice yaparlar ki. Kimse doğru dürüst ne olduğunu anlamaz. Bu tarz şahısların varlığı da haliyle beka sorunu haline gelir. Örnek Türkiye’de şu an görevde olan bazı isimler. “Siyonizm ile Nasıl Mücadele Edilir” diye bir yazı hazırlıyorum. Orada daha ayrıntılı aktaracağım bu konuları.
Siyonizm kullanmak için Kürtleri seçti..
Arz-ı Mevud kapsamında, Ortadoğu’da İsrail’in planlarına en uygun halk olarak Kürtler seçilmiştir. Şimdi nedenlerine bakalım: Emperyalizm böl ve yut politikalarını uygulamayı veya hangi halkın ne motifi veya zaafı var buna göre yeni yaklaşımlar geliştirmeyi çok iyi bilir. Konu İslam ülkeleri ve milletleri ve zaten kendilerine göre üstün olan taraf 20. yy da Huntington’dan beri “BATI” ve çıkarları olunca istediklerini yaptırmak için dini, tarihi ve siyasi bahanede hazır hale gelir. Bu kapsamda Irak, Suriye, Türkiye ve İran da azınlık olarak kullanabilecekleri Arap, Fars veya Türk olmayan sayıca da kalabalık tek unsur Kürtler olduğuna göre, onları kullanmak da rahatlıkla işlerine gelmiştir. Tabii mezhep çatışmalarını artırmak, mezhep bazlı düşünen radikal unsurları ele almak, “ılımlı islam” veya “yeşil kuşak” ve “BOP” gibi uzun vadeli planları sinsice gerçekleştirmeye çalışmak da bir diğer unsurdur.
Buna bir de “soğuk savaş” dan beri var olan ideolojik çatışmaları alevlendirmek ve bölgesel kontrolü elinde tutmak ülküsü eklenince tüm taşlar yerine oturmuş hale gelir. Yani BOP kapsamında sol tandansa uygun politikaları tercih eden, ABD’ye biat (edenler Ürdün, BAE veya S.Arabistan vb.) etmemiş, batı karşıtı ve laik bir yaşam biçimini benimsemiş Libya veya Fas gibi K.Afrika ülkeleri, Baas rejiminin hakim olduğu Irak ve Suriye ile D. Afrika’da Ortadoğu’ya yakın nüfusu çoğunlukla Arap olan veya Arapça konuşan güçlenirse Siyonizm için tehdit oluşturabilecek Somali, Sudan veya Etiyopya gibi Müslüman ülkelerde iç savaşlar ve sürekli istikrarsızlıklar geliştirerek bahse konu planlarını uygularlar.
Şimdi bakalım Kürtler için neler yapılmış ve neler yapılacak. Öncelikle Irak da iki kere Saddam dönemi yaşanan birinci ve ikinci “Körfez Harekatları” tam da benim söylediklerimi karşılamıyor mu? Cuk oturmuyor mu? Sol tandanslı BAAS rejimine sahip, ABD ve İsrail karşıtı Irak’ı üçe böl ve yeni Irak Anayasası’nda Kürtlere ileride ayrı devlet kurmak üzere özerk yönetim imkânı tanı ve Türkleri ise yok say. Aynı plan şimdi Suriye de uygulanıyor.
Irak’ta yaşayan Türklerin haklarını savundular mı? Hayır..
Sol tandanslı BAAS rejimine sahip, ABD ve İsrail karşıtı Suriye’yi üçe böl ve yeni Suriye Anayasası’nda Kürtlere ileride ayrı devlet kurmak üzere özerk yönetim imkânı tanı ve Türkleri ise yok say. İleri de aynı tezgâh İran daha sonra da Türkiye için işletilecek. Haliyle Arz-ı Mevud’u kabul etmiş “Büyük İsrail’e bağlı “Büyük Kürdistan” kurulacak. Peki bütün bunlar olurken Türkiye de yönetimde kim var? Recep Bey ve partisi AKP. ABD ve İsrail’in planlarına, emellerine aykırı bir politikaları veya itirazları oldu mu? Hayır. Irak’ta yaşayan Türklerin haklarını savundular mı? Hayır. Tam aksine bu sinsi planları önünü açacak her hamleyi yaptılar mı? Evet.
Şimdi gelelim Suriye’deki Kürtlerin veya PKK’nın durumuna. Bu terör örgütü iç savaşın başladığı 2012 yılından itibaren, “üçüncü yol” olarak tanımladığı Suriye’nin kuzeyinde kantonlar kurarak ayrı bir bölge oluşturmayı hedeflemedi mi? Evet. Peki bu yerlere daha önce kim yerleşti veya ele geçirdi. ABD ve İsrail’in, Irak ve Suriye de Şii ve Sünni ayrımını daha da derinleştirmek ve iki ülkede de yönetimdeki Şiilerin destek verdiği, İran bazlı Şii eksenini kırmak üzere oluşturduğu radikal Sünni Selefi ve Vehhabi İŞİD güçleri.
Neyse konumuza dönersek Rusya’nın henüz net müdahil olmadığı bir tarih olan Ocak 2014’te PKK’ nın Suriye uzantısı PYD, âdem-i merkeziyetçi bir proje olan “Rojava Kantonları Anayasası” başlığı altında Afrin, Cezire ve Kobani’de 3 kanton kurduğunu ilan etmişti. Bu anayasa metninde Suriye merkezi hükümeti arasındaki ilişki, federalizm kavramı çerçevesinde ele alınmış ve ilk defa özerklikten bahsedilmişti. Hatta PKK’nın çok sevdiği ve aslında sadece 2. Dünya Savaşı sonrası sömürge ülkeleri ilgilendiren halkların kendi kaderlerini tayin hakkı da bu metinde yer almaktaydı.
2016 yılına geldiğimizde ise YPG, Afrin ve Kamışlı’dan itibaren Suriye’nin kuzeyinde belirttiği kantonların arasında kalan tüm toprakları da ele geçirmek için ilerlemeye başlamıştı ve “Rojava Kantonları Anayasası” da yenilediğini duyurdu. Tabii bu arada, Siyonist planlara uygun bir şekilde, ABD, İsrail ve onların başta belirttiğim müttefiklerinin maddi ve insan desteği verdiği sözde muhaliflerde İblid ve Halep de Rusya’nın tüm müdahalesine rağmen konumlarını güçlendirmeye çalışıyorlardı.
Aynen ırak da olduğu gibi Türkler yine yok sayılıyordu..
Suriye merkezi hükümeti de haliyle tüm dikkatini bunlara vermiş ve PYD’nin kazandığı toprakları geri kazanma işini sona bırakmıştı. PYD ise ABD’nin de verdiği silahlar ile güya kafa kesen ve terörist ilan edilen İŞİD ile savaşan batı destekli yerel halktan oluşan müttefik konumundaydı. Yenilenen anayasa metninde ise özerlik yerini yeni kurulacak Suriye Federal yönetiminde iç işlerinde bağımsız bir Kürt otonom federe devletine bırakmıştı. Tamda bu dönemde ABD’nin ve İsrail’in isteği ile YPG veya PYD ismini terör ile anılmamak için SDG (Suriye Demokratik Güçleri) olarak değiştirmişti. Bir de bu metinde Suriye de sadece iki unsura yer veriliyordu. Kürtler ve Araplar. Kürtlerin federal devleti ile Arapların federal devleti, Suriye çatısı altında faaliyet göstereceklerdi. Yani tam bir federal düzen. Aynen ırak da olduğu gibi Türkler yine yok sayılıyordu.
Kriptolar Türkiye'nin harekatlarının dar alanda kalmasını sağladı..
Bu arada Türkiye bu Kanton düzenine karşı “Barış Pınarı” gibi harekatlar düzenledi ama bu harekatlar ABD’nin kontrolünde olan başta belirttiğim bazı şahısların kusurları veya kripto olarak faaliyet göstermeleri neticesinde çok dar alanda kaldı (Afrin hariç, Ayn El Arap dan başlayarak Irak sınırına kadar 444 km ve 35 km Suriye topraklarına doğru) veya Mümbiç ve Haseke’nin doğusu gibi asıl can alıcı bölgelere gidilemedi.
Gelelim günümüze, Esad devrildikten sonraki duruma bir bakalım, PKK, Afrin kırsalını da kaybetti, rejim güçlerine büyük kayıplar verdirdikten sonra birlikte yönetmeye başladığı Haseke’yi de ÖSO güçlerine bırakmış durumda. Buna karşılık daha çok Arap nüfusun olduğu Rakka ve petrol bölgesi olan Deyrizor’u ele geçirdi. Mümbiç ve Cezire’de ellerinde. Yani Suriye’nin doğusunda ülkenin yüzde 25’i hala kontrollerinde ve Irak’daki Özerk Kürt yönetiminin etki alanı içinde kalan (Duhok’un batısı ve Tel Afar’ın batısı) ile direk coğrafi bağlantıları sınır boyunca uzanmakta.
Demokratik konfederalizm tuzağı
Şimdilerde ise PKK, 2023’ten beri özerklik ve federalizm yerine Büyük Kürdistan’a gidecek en kısa yol olan Abdullah Öcalan’ın en baştan beri istediği “demokratik konfederalizm” kavramını kullanmakta. Peki bu son metinde ne var. Öncelikle Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi kavramları var. Kuzey den kasıt Türkiye sınırının tamamı. Doğu dedikleri yerler şu an ellerinde bulundurdukları bölgenin tamamı. Suriye’nin geri kalanına ise ne olacağına yer verilmemiş. Kanımca son günlerde her yerden kendilerine saldırı düzenleyen ÖSO ve Arap aşiretlerine kuzey sizin olsun mesajı verilmeye çalışılmış. Türkiye’de al bu bölgede sende istediğini yap denilmiş.
İsrail bombaladı, peki HTŞ ne yaptı. Hiçbir şey..
Bir de her fırsatta Filistin davasına sahip çıktıklarını söyleyip İsrail’in en büyük düşmanı Esad rejiminin düşmesine sevinenler var. Esad rejimi düştükten bir gün sonra gece 125 uçakla tam 300 askeri ve önemli ekonomik hedefi İsrail nasıl bu kadar kolay vurdu hiç değinen yok. Neden bir gün sonra çünkü başta Scudlar olmak üzere Suriye hava savunma sistemi tamamen devreden çıkmıştı. Ertesi günde Lazkiye deki Suriye donanması yok edildi. İsrail işgal ettiği Golan tepelerinde 1974 de Suriye ile yaptığı anlaşma gereği çekildiği Şeyh Dağı yani tampon bölgeye girdi. Şam’a doğru ilerledi. Şam’a 25 km durdu. Peki HTŞ ne yaptı. Hiçbir şey. ABD ne dedi. “HTŞ’nin oluşturduğu geçici muhalif yönetime tam destek veriyoruz”. Recep bey ne dedi: “Baas rejimi bitti”. Bu arada HTŞ, PKK nın elindeki bölgelere harekât düzenledi mi? Hayır. ABD ne dedi. “İŞİD'e karşı PKK yani SDG güçlerine destek veriyoruz”. İsrail Gazze'yi bitirdi Lübnan’ı bitirdi. Suriye'yi bitirdi. ABD ile ortak Suriye'de Kürt devleti kuruyor. Sevinen bizdeki AKP’liler. Ne kadar ilginç değil mi?
İsrailli general neler diyor?
Anlamayan kaz kafalılara bir örnek daha vereyim. 15 Aralık tarihli Washington Post da Suriye hakkında yazılanlar: Assaf denilen adam İsrailli emekli bir tuğgeneral ve Washington Yakın Doğu Politikası Enstitüsü'nde görev yapmaktadır. HTŞ için Suriyeli Sünni ortağımız diyor.
Assaf Orion: For Israel, a strategic win and new headaches. İSRAİL İÇİN STRATAJİK KAZANÇ VE YENI BAŞAĞRISI... BAKALIM NE DIYOR BU SİYONİST...
The Assad regime’s fall dislodged a vital partner in Tehran’s “axis of resistance,” cutting strategic routes between Iran’s military industries and its proxies on Israel’s borders. Iran will now find it exceedingly difficult to rearm and rebuild Hezbollah. At the same time, the advanced arsenal that used to belong to the Syrian army is up for grabs as the power vacuum is filled by various rebel groups — among them radical Islamist terrorists.
Esad rejiminin düşüşü, Tahran'ın “direniş ekseninde” hayati bir ortağını yerinden etti ve İran'ın askeri güçleri ile İsrail sınırlarındaki vekilleri arasındaki stratejik yolları kesti. İran şimdi Hizbullah'ı silahlandırmayı ve yeniden güçlü hale getirmeyi başaramayacak. (Bakın burası çok önemli) Aynı zamanda, eskiden Suriye ordusuna ait olan silahlar, iktidar boşluğu radikal İslamcı teröristler de dahil olmak üzere çeşitli muhalif gruplar tarafından doldurulduğu için ele geçirilmeye hazır.
To prevent future threats, Israel has also been conducting a wide-ranging and intense air campaign across Syria since Monday, striking hundreds of military targets; decimating Syria’s army, air force and navy; and destroying ammunition and arms depots, air defenses, ballistic and anti-ship missiles, and production and development facilities, including for chemical weapons.
İsrail, gelecekteki tehditleri önlemek için Pazartesi gününden bu yana Suriye genelinde yüzlerce askeri hedefi vurarak geniş kapsamlı ve yoğun bir hava harekâtı yürütüyor; Suriye ordusunu, hava kuvvetlerini ve donanmasını yok etmek; mühimmat ve silah depolarını, hava savunmasını, balistik ve gemi karşıtı füzeleri ve üretim ve geliştirme kapasitesini imha etmek kimyasal silahlar da dahil olmak üzere tüm tesisleri yok etmek ana amaç.
Beyond this initial phase, Israel will want to reestablish border security arrangements, fully dismantle or destroy all of Syria’s chemical weapons supply and infrastructure while preventing the reemergence of threats from Iran’s proxies or any Islamist factions. It will also want to bolster Jordan’s security and potential Syrian partners, including Kurdish, Druze and like moderate Sunni communities.
Bu ilk aşamanın ötesinde İsrail, İran'ın vekillerinden veya herhangi bir İslamcı gruptan gelen tehditlerin yeniden ortaya çıkmasını önlerken, sınır güvenliği düzenlemelerini yeniden kurmak, Suriye'nin tüm kimyasal silah arzını ve altyapısını tamamen ortadan kaldırmak veya yok etmek isteyecektir. Ayrıca Ürdün'ün güvenliğini ve Kürt, Dürzi ve yani HTŞ GİBİ ılımlı Sünni topluluklar da dahil olmak üzere potansiyel Suriyeli ortakları desteklemek isteyecek.
Bu hedeflerin çoğu, Washington'daki herhangi bir yönetimin hedefleriyle örtüşmelidir.
Most of these goals ought to overlap with those of any administration in Washington.
Gelelim Türkiye’deki son gelişmeler çerçevesinde yazının sonuna..
Tam on yıl önce D.Bahçeli, açılım sürecinde haklı olarak AKP ye ve Recep beye küfürler ve hakaretler yağdırıyordu. Sonra Haziran seçimleri oldu ve AKP tek başına iktidar olamayıp, A.Davutoğlu başkanlığında sonuçsuz kalan görüşmeler ile hükümet kurmaya heveslendi. Herkes hayır dedi. 17-21 Aralık AKP’li bakanların rüşvet rezaletini yaşadık. Sonra yaklaşık üç ayda hendek savaşları sonucu yüzlerce şehit ve gazi vererek AKP’nin PKK’ya açılım sürecinde verdiği tavizlerle oluşturduğu güçlü direnişi kırarak zafer nidaları ile tekrar seçimlere girdik. AKP de dokuz puan fazla alarak tek başına iktidar olmayı başardı. Tamda bu esnada Suriye iç savaşında da PKK mevzi kazanmaya başlamıştı.
DEM parti oylarının blok olarak CHP adayına gitmesini önlemek. Yeni açılımın adı budur..
Sonra D.Bahçeli, PKK’ya ve HDP’ye karşı AKP yola geldi diyerek ve istediklerini alarak bir anda AKP’nin can simidi oldu. Şimdi de tam on sene sonra yeni PKK açılımında hükümet sözcüsü pozisyonunda. İmralı'ya gidenler de sanki DEM Parti heyeti değil de MHP heyeti sanki. İmralı dönüşü önce Bahçeli'ye uğruyorlar. Bir muhabbet bir mutluluk. Daha üç ay önce yerine kayyum atanan Ahmet Kürt de orada. Amaç bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçiminde DEM parti oylarının blok olarak CHP adayına gitmesini önlemek. Yeni açılımın adı budur.
DEM parti de bu işin farkında terörist başı ile koparabildiği kadar taviz koparma derdinde. Aracı da MHP, vebali de D.Bahçeli. Koşulsuz şartsız genel af getirmeyi planlıyorlar. Sırf Recep Bey tekrar aday olsun diye meclis bir sene evvel fesih olacak. Erken seçim yapılacak ve DEM Parti'nin oyları bölünecek. DEM ve cumhur ittifakının oyları mecliste genel af için (360 oy) yeterli çoğunluğa da (AKP+ DEM+ MHP+ Hüda Par’ın 376 milletvekili var) sahip. Karşılığında yeni Suriye Anayasası’nda, Türkmen Özerk Bölgesi var mı henüz yok. Dile getiren de yok. Kısaca Siyonizm yine kazanıyor. Gazze den bahseden yok. Peki Türkiye’de kim destek oluyor tüm bu olanlara ve ne uğruna? Yazıyı baştan okuyun anlarsınız.