Konuya Bard College’ in başkanı Leon Batsteın’ın sözleri ile başlayalım:

“Üniversite eğitimi kendi alanımızda bir otorite olduğumuza dair inancınızın gelişmesi yerine, yaşam boyu sürecek bir merak alışkanlığı yaratmalı. Ticari olmayan beşeri ifade şekillerinden derin zevk alma kapasitesini (çok satmayan kitapları okumak, para kazanmayan amatör tiyatroları izlemek gibi) yaratmalı. Ayrıca, öğrencilerin maddi kazanç ötesine geçen, servet, ün ve gücü aşan değerler edinmeleri çok önemli. Üniversite eğitimi, birey ve vatandaş olarak hayatlarını nasıl sürdürdükleri hakkında öğrencilere katkı sağlamalı.”

Kısaca bizim üniversitelerimizde olmayan ne varsa yazılmış. Bilgiye ve genel kültüre değer vermeyen, öğrenciyi düşük not ile cezalandıran, mentörlük yapamayan, motive edemeyen, öğrencilerin kariyer planlamalarına katkı sağlayamayan öğretim elemanları ile dolu üniversitelerimiz var.

Yoruma dayalı soruları soramayan hocalar ve cevaplayamayan öğrencilerden oluşan bir sistemimiz var.

Gereksiz yazışmalar ve prosedürler ile vakitleri alınan hocalar var.

Cuma ve pazartesi boş kalsın amaçlı düzenlenen ders programları var. 

Öğrenci ve hoca olarak, ulusal ve uluslararası bilimsel makale&kitap yazamama, araştırma yapmama, atıf yapılan eserleri üretememe, güncel literatürü takip etmeme v.b her şey var. 

Peki ben bunları neden yazıyorum. Çünkü asıl mesele bir üniversiteyi bitirmek değildir. Çok mezun vermek, çok sayıda öğrenci okutmak değildir.

Önemli olan üniversite eğitiminin topluma ve öğrenciye ne kazandıracağıdır. Bakalım bunlar neymiş; Bilgi edinmek, kavram geliştirmek, teknikleri anlamak, bir kavram veya bilgiyi kullanma becerisini kazanmak, karmaşık ve yapılandırılmamış problemleri analiz etme becerisini kazanmak, eylem ve uygulama için plan yapma becerisi kazanmak, dinleme yeteneğini geliştirmek, güvenilir ilişkiler kurma yeteneğini geliştirmek, belirli tutumları geliştirmek, kendi kararları ve sonuçları için sorumluluk almak, şüphecilik, kendisini ve mevcut durumu eleştirmek, kendine güven ve yapabilirim duygusunu aşılamak, kısa, etkin ve ikna edici iletişim yeteneğini geliştirmek, aklın ve düşünmenin belirli özelliklerini geliştirmek, ümit, inanç, çıkarım ve gerçekleri ayırt edebilmek, amaç ve hedeflerin açıklığı, analiz, inisiyatif alabilen birey olmak, kurumsal ahlak sahibi olmak, yargı muhakemesi ve bilgelik geliştirmek, etkileri ve sonuçları görebilmek, durumları uzun vadeli, geniş perspektife yerleştirebilmek, eğilimleri algılayıp faydalı kavramlar geliştirebilmek…..

Son olarak bütün bu özelliklere uygun öğrenci yetiştirebiliyor muyuz? Toplumu mobilize eden bir üniversite anlayışımız var mı? Sosyal sorumluluk projelerinde etkin olma, üniversite&sanayici işbirliği gibi mekanizmalar çalışıyor mu? Öğrencilere değindiğim özellikleri kazandırabiliyor muyuz? İlk önce bunlara bakmalıyız.

204 adet üniversitemizi yukarıdaki kriterlere göre bir değerlendirmeye alsak, hatta yeni mezunları da bu konular ile test etsek acaba yüzde kaçı tatminkar olabilir? Yetersiz sistem ve hocalar tarafından bir şekilde mezun edilenlerin “üniversite mezunuyum deme kolaycılığı varken” bu kadar idealist olmaya ne gerek var değil mi? Ama işte kalkınmanın özü de bu idealizmde gizli.