Yazı dizisinin bu bölümünde gelişmekte olan ülkelerde sağlam ve uygulanabilir alternatiflerin bulunduğu politika alanları üzerinde yoğunlaşacağız. Yine neo-liberal tezlere ve dayandığı iktisadi mantığı ele alacağım ve sonrasında da bu tezlere karşıt argümanları kullanacağım.

Neo-liberal Görüş 1: En iyi dış ticaret politikası serbest dış ticarettir. Gelişmekte olan ülkelerin üretim ve istihdamında daha yüksek büyüme oranlarına ulaşmasına, üretkenlik ve etkinliği artırmasına, yaşam standartlarını yükseltmesine ve tüketim olanaklarını çoğaltmasına vesile olur. Ayrıca devletle bağlantısı olanların, dış ticaret lisansları ve başka türlü koruma araçları temin edebildiği usulsüz ayrıcalık sistemlerini ortadan kaldırır. Her ülke karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğu sektörde uzmanlaşır. Daha az maliyetle üretebileceği malları rahatlıkla başka ülkelere satabilir. Karşılıklı gümrük vergilerini indiren ülkeler, korumacılık yerine kendi halklarına uygun fiyatla ürün ve malzeme tedarik edebilirler. 

 Bu arada kalkınmış ülkelerin tamamı ilk baştan itibaren serbest dış ticaret ilkelerini uygulamışlardır. Ayrıca bebek sanayilerini koruma tedbirleri tabii ki uygulanabilir. Bunlarda en fazla 10 yıllık sürede ve yüzde 20’yi aşmayacak gümrük vergileri ile olabilir. İthal ikamesine dayalı sanayileşmenin başarısızlığı, 1980’lerdeki dış borç krizi ve IMF’nin yapısal programlarındaki dış ticaret serbestleşme uygulamaları, pek çok ülkenin bu sisteme geçmesine sebep olmuştur. NAFTA ve AB gibi örgütler ve DTÖ’ de çok açık bir biçimde serbest dış ticareti desteklemektedir. Tabi ki bazı sektörler rekabet dayanamazlar. Ama bunlar olacaktır ve zamanla bu sektörler bahse konu uyum maliyetlerini aşıp rekabet edebilir hale geleceklerdir. Uzun vadede de daha kazançlı olacaklardır. Devletler ise bu sektörlerin ilk başlardaki kayıplarını finanse edebilir. Ayrıca bu sektörler rekabet edebilmek için yeni teknolojiler, yüksek katma değerli ürünler ve know-how gibi unsurlar üzerinde titizlikle duracaklardır.

Gerçekler 1- Öncelikle karşılaştırılmalı üstünlükler teorisi, teknoloji, endüstriyel yapı, makroekonomik koşullar, emek, sermaye hareketliliği gibi gerçekçi olmayıp pek çok varsayıma dayanır ve bu olasılıklar gelişmekte olan çoğu ülkede geçerli değildir. Müdahaleci dış ticaret ve sanayi politikalarının pek çok faydası da vardır. Bebek endüstrileri koruma politikaları fakir ülkelerin mallarını daha ucuza üretebilecekleri uzmanlaşmaları sağlamıştır. NAFTA ve AB gibi örgütler kalkınmış ülkelere avantajlar sağlar. Diğer üye ülkeler ise bu örgütlerdeki ekonomik ilişkilerini uygun gümrük vergileri ve diğer dış ticaret koruma araçlarını ve teşviklerini seçerek düzenlemelilerdir. Kalkınmış ülkelerin tamamı dış ticarette ilk başlarda gümrük vergileri, ihracat sübvansiyonları ve başka korumacı önlemler kullanmışlardır. İhraç mallarının kullanımında gerekli olan ithal ve ara mallarında indirimli gümrükler, ihracat sübvansiyonları, temel sanayilerin kullandığı hammaddelerin ihracatında kısıtlamalar, devletin ihraç mallarına kalite kontrol uygulaması, ihracat piyasaları ile ilgili pazarlama desteği sağlaması gibi serbest dış ticaret unsurları büyümeyi kolayca artırmaz. Bu yöndeki teorik ve istatistiksel dayanaklar son derece zayıftır. Üretkenlik artışı zamanla dış ticaret rakamlarının yükselmesine yol açabilir. Bu da ancak gelişmiş ülkeler ile başarı ile rekabet sonucu olabilir. Örneğin ikinci dünya savaşı sonrası gelişmekte olan ülkeler arasında büyüme performansı en yüksek olanlar serbest dış ticaret uygulamayanlardı. Ayrıca bu ülkeler hedef olarak belirledikleri gümrük vergilerini, sübvansiyonları ve ihracat teşviklerini bir arada ve çeşitli düzeylerde kullanmışlardır.

Öte yandan serbestleşme, kaynakların daha önce korunmuş sektörlerden diğerlerine aktarılmasını gerektirir. Örneğin çelik veya otomobil üreten tesisler gibi bazı fiziksel kaynakları tamamen gözden çıkarmak gerekebilir. Çünkü bunları başka amaçlar için kullanabilecek tesislere dönüştürmek mümkün değildir. Bunlarda kısa vadede büyümeyi ve istihdamı olumsuz etkiler. Hatta bir dalga etkisi de yaratabilir. İşçilerin ise bilmedikleri alanlarda çalışmaları çok zordur ve ancak daha düşük ücretler de hizmet sektöründe yer alabilirler. Gelir&servet kaybının telafisi ise çok zaman alacaktır. Devletin kaynak tahsisi de gümrük vergilerindeki indirimler gelirleri çok azalttığı için imkansız hale gelecektir.

Alternatif Politikalar

Öncelikle tüm ülkelerde uygulanacak tek bir dış ticaret politikası bulunmamaktadır. Ancak, belirli sanayileri rekabetten korumak uzun vadeli kalkınma için elzemdir. Hatta gümrük vergileri, kotalar ve yerli şirketlere verilen sübvansiyonlar gibi korumacı dış ticaret engelleri gelişmekte olan ülkeler için çok önemlidir. Gerçi korumacılık ile dış ülkelerde ucuza üretilen ürünleri almak imkânsız hale gelir. Çok fazla satış nedeniyle işleri büyüterek ölçek ekonomisinin nimetlerinden faydalanmak zorlaşır. Maliyet muhasebesine bakıldığında devletin koruma altındaki sektörleri destekleyip güçlendirmesi gerekmektedir. Bu alanlarda mesleki eğitim ve gerekli altyapı gibi tamamlayıcı hizmetleri de sağlaması elzemdir. Küçük ülkeler için de seçici ihracat teşvikleri önemlidir. Birde DTÖ’nün de izin verdiği ölçüde ihraç amaçlı ana mamulde kullanılacak ara malların ithalatında gümrük vergilerini indirmeliler. Organize sanayi bölgeleri kurmak, kümeleşme, ülke içi geri kalmış bölgelere yönelik teşvikler de çok etkili olur. İhracat işleme bölgeleri, markalaşma, ihracata dayalı sanayileşme ve çok uluslu şirketler oluşturma, temel imalat sanayini desteklerken kullanılacak kaynaklar, birincil ürünlerin ihracatından elde edilecek gelirlerle karşılanabilir. Ayrıca Ar&Ge faaliyetleri de DTÖ kuralları gereğince dava edilemez ve serbesttir. Gelişmekte olan ülkeler ödemeler dengesi sıkıntısı olduğunda geçici dış ticaret denetimleri de uygulayabilirler. DTÖ’ nün daha ziyade sanayileşmiş ülkeler lehine kararlar aldığı da bilinmektedir. Bu yüzden DTÖ kurallarının ve denetimlerinin az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler lehine tekrar ele alınmasında büyük fayda bulunmaktadır.

Devam edecek..