Soğuk savaş yıllarını, 12 Eylül’ü yaşamış, üzerine ilmi olarak da uluslararası ilişkiler lisans, yüksek lisans ve politik iktisat doktorası yapmış biri olarak Türkiye’de kavramlar üzerinden siyaset yapıldığını çok iyi bilirim. Tabi her türlü düşmanlık ve nefretin hatta yandaşlığın da yine bu kavramlar üzerinden yürütüldüğü de.
Demek istediğim, bu ülkede kavramların içlerini boşaltanlar bizleri bölmüştür. Şimdi örnekler ile bunları sıralayacağım. Umarım ne demek istediğimi anlatabilirim. İlk olarak, bazı kesimlerin nefret ettiği milliyetçilik, öyle Fransız İhtilali ile olgunlaşmış bir kavram değildir. Hatta, sadece, anti-komünizm de değildir. Sosyal mobilizasyon aracıdır ve ulus devlet olmanın şartıdır. Sosyalizm ise sadece anti-faşist ve anti-emperyalist olmak değildir. Ülkesinin milli ve manevi değerlerine sahip çıkmayan solcu olamaz. Sosyalizmin, dinler ile de bir kavgası yoktur. Yüzyıllarca dinleri, tabularla, dogmalarla ezilen ve sömürülen halklara karşı kullananlar ile sorunları vardır.
Atatürkçülükte önce Türk milliyetçisi olmak ve ulusal olana sahip çıkmak demektir. Başta islam, bu ülkeye ait her türlü manevi ve geleneksel değere sahip çıkmayan Atatürkçü olamaz. Laiklik ise Atatürkçülüğün en büyük dayanağıdır ve asla din düşmanlığı değildir. Sadece yüzyıllardır, islamiyetin üzerine kara bulut gibi çöken, sahte hadisler, koyu taassub, bağnazlık, hurafeler gibi islam dışı yanlışlıklardan oluşan dinsel hatalardan devlet işlerini ayırt etmektir. Birde devletin tüm dinlere eşit mesafede olması ve herkesin din ve vicdan hürriyetinin garanti edilmesidir. Hz. Muhammed de bu anlamda, hem Medine Vesikası ve veda hutbesi ile hem de farklı dinlerden olanlara yönelik icraatlarıyla laiktir. Siyasal İslamcılık da, gericilik değildir. Önce milli olanı sevmektir. Akıl, bilim, fen ile meşgul olmaktır. Atatürk’e, laikliğe, Türk milliyetçiliğine saldırarak Müslüman olunmaz. Ancak sömürge zihniyetine hizmet edilir. Eski sömürge ülkelere gidin ve oralarda yaşayanların Atatürk’e ve devrimlerine nasıl gıpta ile baktıklarını bir araştırın.
Türkiye de yaşayan bazı sözde Müslümanların özelliklerine baktığımızda da bunların asıl sorununun Türklük olduğunu görürüz; Kuran bilmezler, tefsir okumazlar, sahte hadis, sahte sünnet, dogmalar ve kurana aykırı ne varsa onu kabul ederler. Sarıklı, cüppeli, çarşaflı, asalı, türbanlı, pardösü, çember sakallı v.b olunca bu kılık kıyafetin kendilerini daha fazla Müslüman yaptığını zannederler. Diğer dinleri, inançları, kültürleri, coğrafyayı da bilmezler. İlahiyatçı akademisyenlerin yazdıkları din konulu kitaplardan kaçarlar ama dip notsuz, yazarı belli olmayan, her türlü yalan, iftira, sahte belge, hurafe dolu kitaplara bayılırlar.
Çağdaş, modern gibi kelimeleri sevmezler ama en ileri teknolojik aletleri takip ederler. Arap alfabesinin kutsal olduğuna inanırlar. Türk olan hiç bir şeyi sevmezler, Türk Kültürü, Türk Medeniyeti, Türk Alfabesi, Türk Tarihi gibi. Arap ve Fars zihniyetine ve yaşam biçimine ise bayılırlar. Şeyh, mürid, hoca, derğah, medrese, türbe, efendi...kimdir neyin nesidir, doğru mudur, yanlış mıdır hiç araştırmazlar ve bir kerametleri olduğuna çabucak inanırlar. Çalıyor ama iş yapıyor deyip hırsızlığı meşru hale getirirler.
Camide boş yerler varken cuma namazını sokakta milletin gözü önünde kılıp kişisel reklamlarını yaparlar. Birde namaz kılarken fotoğraf çekip paylaşırlar. Cuma camii çıkışı Allah kabul etsin dediği tipleri, Rize ve Trabzon’dan gittikleri Gürcistan’da, Konya’dan gittikleri Alanya ve Antalya otellerinde, bir de Ankara ve çeşitli illerin pavyonlarında tanımamazlıktan gelirler. Vergi kaçırma, evrakta sahtecilik, kurallara uymama, yalan beyan en sevdikleri işlerdir.
Çevre koruma, kadın hakları, hayvan hakları, demokrasi ve insan haklarını hiç sevmezler. Sanatsal herhangi bir faaliyete bırakın gitmeyi, takip de etmezler ayrıca gideni ve ilgileneni de eleştirirler. Evlenme yaşı 15’ e insin diyen sapıktır çoğu. Akp’nin doğal seçmenidirler. Kendileri genelde asgari ücretle geçinen veya küçük esnaf, dar gelirli, ufak ölçekli çiftçi olmalarına rağmen, Recep beyin ve yandaşlarının bin kat artan servetlerinin sorgulanmasına tahammül edemezler. İslam ümmeti bir araya gelsin derler, sonra da en koyu mezhepçiliği yaparlar. Ümmeti bölmeye bayılırlar. Kendi mezheplerinin en doğru olduğuna inanırlar.
Yobaz, gerici, siyasal islamcı kelimelerini hiç sevmezler. Dini siyasete, ticarete, dünyevi işlere alet etmeye bayılırlar. Din ve devlet işleri birbirinden ayrıldı diye yas tutarlar. Atatürk’e saldırmaya bayılırlar. Onlar için en büyük itibar kaynağı Atatürk ile uğraşmaktır. Yalan bilgi, iftira, sahte belge ne varsa kullanırlar. Atatürk’e saldırıp Türkiye’yi parçalamak isteyenlerin ekmeğine yağ sürerler. Atatürk ve Türk milleti düşmanlarının kitaplarından tarih öğrendiklerini sanırlar. 1700 den itibaren özünden uzaklaşan Osmanlıyı Türk sanırlar. Osmanlıdan başka Türk devleti bilmezler. İslamiyet öncesi Türk tarihini hiç okumazlar.
Tanrı yerine Allah derler. Arapça ve Farsça kelimeler ile konuşmaya bayılırlar. Onları da gerekli gereksiz anlamlarını bilmeden her yerde kullanırlar. Öztürkçe veya Türkçe kelime ise sevmezler. Açık&saçık dolaşıyorlar diye arkalarından konuştukları kadınlara kızlara, asılmak, göz koymak rahatsız etmekten geri durmazlar. Mümkünse beş veya dört yıldızlı otellerden aşağı iftara gitmezler. Fakir fukara sevmezler, edebiyatını yaparlar ama sevmezler. Zengin işadamları ve yüksek ünvanlı bürokratlar ile tanışmaya bayılırlar. Allah, bismillah, inşallah, sübanallah, gibi sözler ağızlarından hiç eksilmez ama realitede hile, kazık, yalan, sahtecilik ne varsa yaparlar.
Tamamıyla emperyalizme, kapitalizme, siyonist çok uluslu güçlere ve Londra faiz lobilerine teslim olmuş ülkenin büyüdüğünü sanırlar. Yap işlet devret tarzı yapılan büyük ihaleleri hangi yandaşlar almış, kaça mal olmuş, istismar ne ölçüde, hazinenin zararı nedir? Bunları hiç sorgulamazlar. Devasa boyutlara ulaşan, iç ve dış borç, hane halkı borçları, özel sektör borçlarına hiç değinmezler. Liderleri neyi savunursa, ölümüne kabul ederler. İktidarın, Libya ya asker gönderme, Suriye bazlı Rusya politikası, Fetö ile işbirliği v.b konulardaki U dönüşlerini hiç görmezler. Türgev, Tügva, Ensar deyince kaçarlar. Çocuklarını, diyanet yerine her türlü İslamiyet dışı cemaatlerin yatılı kuran kurslarına gönderirler. Akıl, bilim, feraset, tevekkül gibi erdemlerden uzaktırlar. Takva sahibi olma cümlesini duyunca korkarlar. İnsanları provoke etmeye bayılırlar. Her konuda bilgili olduklarını sanırlar. İslamiyet hakkında bile iman ve İslamın şartları dışında bir şey bilmezler. Müslüman dünyasını geri bırakan Osmanlıyı bitiren hiç bir şey öğretilmeyen medrese günlerine özlem duyarlar. Türkü sevmezler, Türk’e ait ne varsa sinir olurlar. Liderleri dahi tek millet, vatan, bayrak der. Türk bayrağı, Türk milleti, Türk vatanı diyemez.
Humeyni’nin ölüm yıldönümünde ağıt yakacak kadar aşağılık tiplerdir. İngiliz ve ABD Emperyalizme uşaklığa bayılırlar, Bu uğurda 6. filo önünde dahi kıble yapıp namaz kılmışlardır. Bademlendiklerini övgüyle anlatıp, bunu gayet normal karşılarlar. Erkek çocuklarına vakıf yurtlarında tecavüzü önemsemezler. Devlet eliyle, yolsuzluk yaparak zengin olmaya can atarlar. İhale, rüşvet, rant, istismar, kurallara uymama gibi hususlar hayatlarının asıl gayeleridir. Kendileri gibi olmayan herkesi kafirlikle suçlarlar. Temiz giyinen, güzel konuşan, gülen, eğlenen, dürüst, samimi para ve menfaat peşinde koşmayan insanları hiç sevmezler. Rüşvetçi, sarhoş, baskıcı, jurnalci, Osmanlı dönemi en fazla toprak kaybeden Abdülhamit’e taparlar. Alman kayzeri tarafından, halifelik ünvanı Alman menfaati için kullanılmış basit ve 16 eşli bir adam olduğunu bilmezler.
Yüzde seksinini ellerinde tuttukları basın, yalan haber, devlet imkanları ve binbir hile ile haksız yere kazandıkları seçimleri legal sanırlar. Eğitim seviyesi yükseldikçe kendilerine giden oyların azaldığını bildiklerinden, toplumun cahil kalması için çalışırlar. Şeriat isteyen, Kürdistan’a bağımsızlık isteyen Hüda-par isimli islamcı-kürtçü parti ile dahi işbirliği yaparlar. 2010 yılı referandumunda işbirliği yaptıkları, 2002 de yüzde üçten, kimlik bilinçlenmesi ile 2018 de yüzde 12’ ye getirdikleri pkk’ yı, Ergenekon, Balyoz, Sarıkız, Ayışığı v.b kumpasları ile Türk milletini Fetö ile birlikte bitirmeye çalıştıklarını unuturlar.
Sonuç olarak, bu ülke ancak ortak değerler üzerinde mutabık kalınarak ve karşılıklı birbirini anlama ile sorunlarını çözer. Kavramlar ile 50 yıldır bizleri bölmeye, birbirine düşürmeye çalışanların oyunlarına gelmememiz lazım. Atatürk’e, İslamiyete, Kuran-ı Kerime, Hz. Muhammed’e, Türk Milliyetçiliğine, Türk Tarihine, Türk Kültürüne v.b kısaca bizi biz yapan değerlerimize ne kadar çok sahip çıkar ve her alanda ne kadar çok kaliteli, bilimsel ile laik eğitim görmüş gençler yetiştirirsek ancak o zaman başarılı olabiliriz. Dahası, kim bu ülkede, hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan hakları ve adaletli kalkınma harici başka emeller peşinde koşuyorsa ve kutuplaştıran bir dil kullanarak siyaset yapıyorsa işte en büyük hain odur.