Önceki yazımda tarımdaki durumu sorgulamış ve bazı pratik öneriler de bulunmuştum. Şimdi ise olayın farklı boyutlarına değinmek istedim.

İlk olarak, bir ülkenin dengeli ve bölgeler arası farkın az olduğu bir yapıda ekonomik kalkınmasında tarım stratejik bir rol oynamaktadır. Tüm dünyada kişi başına düşen reel gelirin düşük olduğu yerlerde tarım ve diğer birincil sanayilere ağırlık verilmektedir. Endüstriyel ve tarımsal gelişmeler alternatif değil tamamlayıcıdır ve hem girdiler hem de çıktılar açısından birbirini destekler niteliktedir.

Artan tarımsal üretim ve verimlilik ülkenin genel ekonomik kalkınmasına önemli ölçüde katkıda bulunur. Tarımsal ürünlerde gelir gider dengesine bakılmaz. Her devlet tarım sektörünü dış pazarlarda pay sahibi olmak ve başka ülkelere muhtaç olmamak üzere sübvanse eder. Bu yüzden, tarımsal ihracat üretiminin önemli ölçüde genişletilmesi rasyonel bir politikadır. Dahası tarımsal üretimde fazladan insan gücünün bırakılması, tarım sektörünün ilerlemesi ve tarıma bağlı sektörlerin genişletilmesi için gereklidir. Tarımın gelişmesi de sanayi ürünlerine talep yaratan bir altyapı ve ticaret sektörü için yollar, pazar yerleri, depolama, ulaşım ve daha birçoklarını gerektirmektedir.

Çoğalan tarımsal üretim ve ölçek üretkenliğinin neden olduğu tarımsal fazla, özellikle kırsal alanlarda toplumsal refahı artırır. Kırsal kesimlerin yaşam standardı yükselir ve yumurta, süt, et ile meyve gibi besleyici gıdaları tüketmeye başlarlar. Daha iyi bir ev, motosiklet, araba, eğitim, kaliteli yaşam gibi olanaklara sahip olabilirler. Buradan da tarımsal ilerlemenin ülkenin ekonomik refahına nasıl etki ettiğini anlayabiliriz. 

Tarımsal ilerlemenin bir sonucu olarak, sanayi ürünleri pazarı da genişler. Tarımsal verimliliğin artması, kırsal nüfusun gelirinde artış sağlamakta, bu da sanayi ürünlerine daha fazla talep ve dolayısıyla sanayi sektörünün gelişmesine yol açmaktadır. Tarımsal üretimde ve kırsal kesimde kişi başına düşen gelirdeki artış ise sanayileşme ve kentleşme ile endüstriyel üretimde artan bir talep oluşturmaktadır. Böylece tarım sektörü, sanayi sektörüne ek bir şekilde kalkınmayı güvence altına alarak ekonomik büyümenin desteklenmesine yardımcı olmaktadır. Ayrıca, tarımsal ilerleme, büyüyen tarım dışı işgücü için gıda, endüstriyel üretim, tasarruf için hammaddeler, ekonominin geri kalanının gelişimini desteklemek, döviz kazanmak, büyüyen bir pazar ve vergi geliri sağlamak için esastır. Bu yüzden ülke olarak tarımda yerli üretime yer vermeliyiz ki ekonomik açıdan refah seviyemiz yükselebilsin. 

Çok uluslu şirketlere karşı örgütlü mücadele

Öte yandan, tarımsal üretimde dünyayı etkisi altına alan ve tohumdan ilaçlamaya kadar tekel konumunda olan çok uluslu şirketlere karşı çiftçiler ve az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler örgütlü bir şekilde hareket etmelidir. Türkiye olarak bizde yerelden kalkınma ve kooperatifçilik konusunda ileri hamleler yapmalı ve özellikle giderler konusunda çareler bulmalıyız.

Örneğin, üretimde en büyük girdi maliyetlerinden biri olan elektrik giderleri imkânı olan belediyeler tarafından (20 dönümden az toprağı olan çiftçiler için) karşılanabilir. Vahşi sulamaya karşı su israfını önlemek için adımlar atmalıyız, kapalı devre ve damla sulama yöntemlerini kullanmalıyız. Arıtılmış suyu tarımda kullanarak tasarruf sağlamalıyız. Su politikaları ve tasarruf bilincini geliştirilip yaygınlaştırılmalıyız.  Tarımsal sulamada kullanılan suyu yüzde 60 oranında azaltıp, vahşi tarımsal sulamayı sona erdirmeliyiz. Su yasasını da derhal çıkarmalıyız. 

Bu arada, Tarım Bakanlığı’na göre ülkemizde 14 bin civarında kooperatif bulunuyor. Tarımda kooperatifleşmeye verilen önem ve  devlet politikası olarak desteklenmesine yönelik katkıların sürdürülmesine 2019-2023 yıllarını kapsayan On Birinci Kalkınma Planı’nda da vurgu yapılıyor. 11.nci Kalkınma Planı’nın 413. ve 451. maddeleri hem pazarlama hem de üretim süreçlerinde üreticilere kooperatifler aracılığı ile kalkınma desteği sunulacağını belirtiyor. Buna uygun olarak çiftçiler için örgütlenmenin önündeki tüm engelleri kaldırmalıyız. Kooperatiflere pazarlama, finansmana ulaşma ve verimlilik eğitim gibi konularda destekler vermeliyiz.

Örneğin, Avrupa’da çiftçi birlikleri ve kooperatifleri çok güçlü. Yöneticiler sanayicilerden önce çiftçi birlikleriyle görüşerek oy talep ediyor. Tarımsal kalkınmayı sürdürülebilir hale getirmek ve tüketicinin doğru fiyatlara ulaşması için gerekli olan kooperatifleşme sayesinde üreticilerin toplu alımlarla yem, gübre, ilaç maliyetlerini düşürmek; ortak makine kullanımıyla yüksek makine fiyatlarının önüne geçmek; ortak pazarlama ve markalaşma yoluyla ise aracıların hakimiyetini kırma hedeflerine ulaşılabilir. Kooperatiflerin kendi ürünlerini kendileri değerlendirmesi ve oluşturdukları markalarıyla satmaları gerekir. Resmî kurumlarda ihtisaslaşma konusunda yönlendirici olarak sistemin içinde bulunabilir. Böylece maliyet sarmalı içindeki en güçlü iki nokta olan ‘aracılar’ ve ‘dövizle sağlanan girdiler’ ile daha organize baş edilir. 

3.5 milyon hektar tarım alanı gitti

Bunlardan başka, 2012 yılında kabul edilen büyükşehir yasasındaki değişiklikle beraber birçok köy mahalle statüsüne geçti. Ülkemizdeki köy sayısı bir gecede yüzde 22,7’den yüzde 8,7’ye düştü. Bu da tarım alanlarını ve üretimi olumsuz etkiledi. Bir gecede herkes mahalleli oldu. Dahası, son 15 yılda 26.5 milyon hektar olan tarım alanları 23 milyon hektara gerilemiştir. Verimli arazilere ya sanayi tesisi kurulmuş ya da konut yapılmıştır. Meraların durumu da aynı şekilde. Mera alanları 17.6 milyon hektar da 13.5 milyon hektara düşmüş, son 10 yılda 4 milyon küsür mera alanı kaybolmuştur.  Halbuki köylü olmak çiftçi olmak dünyanın her yerinde değerlidir. Bizde ise sanki bunun tam tersi gibi bir algı var. Tarım ve köylünün ne kadar önemli olduğunu anlamak ve anlatmak lazım. 

Tarım ürünlerinin satışı sırasında üreticiden stopaj suretiyle alman vergi ise hasılat açısından verimli olsa bile son derece adaletsiz bir uygulamadır ve yürürlükten kaldırılmalıdır. Çünkü bu vergi, kârdan değil satış hasılatından kesildiği için üretici, zararına bile satış yapsa, vergi ödemek zorunda kalmaktadır. Bir başkası, Türkiye’de tarımdan diğer sektörlere kaynak aktarımı için temelde, tarım ürünleri fiyatlarını sanayi ürünleri fiyatlarına göre düşük tutma yöntemi kullanılmıştır. Fakat, aralarındaki oran yani ticaret hadleri, az çok istikrarını korumuştur.

AKP tüccardan yana oldu

AKP döneminde tarımsal üretim girdi fiyatları, 22 kattan başlayıp 35 ila 60 kat arttırılırken ürün fiyatlarındaki artış, en çok 17 ve ortalama 13 kat olmuştur. Yine AKP’lilerin yönetimindeki tarım satış kooperatifleri; ihracatçının ve tüccarın istekleri doğrultusunda belirlenen, düşük taban fiyatları üzerinden aldıkları ürünü, işleyip depoladıktan sonra, tüccara verip, onları alım-depolama, işletme, stoklama ve risklerinden koruyarak, büyük karlar sağlamalarına, yardımcı olmuşlardır. 

Kooperatifler desteklenmeli

Son olarak, tarımdan sanayiye kaynak aktarımı işlemi söz konusu olduğunda hangi yöntemle yapılırsa yapılsın sonuçta tarım dışı sektörler, tarım sektörünü sömürmektedir. Tarımdan sanayiye kaynak aktarma işlemini, başka türlü gerçekleştirmek de mümkündür. Üretim kooperatifleri; ÜRET-İŞLET-SAT ilkesi doğrultusunda, ürettikleri tüm ürünü kendileri işleyip, işledikleri tüm ürünü de kendileri pazarlamalıdır. Böylelikle, tarımsal üretim kalkınmanın gereklerine uygun bir düzene kavuşarak artacağı gibi tarımda yaratılan artı değer aracıların&tüccarın değil, üretici köylülerin ve kooperatiflerin elinde toplanacaktır. Bu artı değerde öncelikle kooperatiflerin, kendi ürünlerini işleyecekleri, depolayacakları ve pazarlayacakları tesislerin yapımında kullanılacaktır. Örneğin, çay sektöründeki kooperatif veya birlikler kendi çaylarını kendileri işlemek üzere oluşturdukları markalar altında çay fabrikalarını kuracak ve ürünlerini satacaklardır.