Toplum 5.0, Aralık 2015’te Japonya’nın 5. Bilim ve Teknoloji Temel Planı’nda temel kilit kavram olarak ortaya konulmuştur ve 2017 yılında Hannover CeBIT etkinliğinde Japonya Başbakanı Shinzo Abe tarafından “Bugün daha önce çözemediğimiz sorunlara çözüm bulabildiğimiz insanlık tarihinin beşinci bölümünün açılışına tanık oluyoruz. Her şeyin birbirine bağlı olduğu ve tüm teknolojilerin bütünleştiği bu çağ Toplum 5.0 çağıdır” ifadeleri ile geniş kitlelere anlatılmıştır. Bu kapsamda, toplumların evrimi 5 aşamada tanımlanmıştır. Bunlar Avcı Toplum, Tarım Toplumu, Sanayi Toplumu, Bilgi Toplumu (Toplum 4.0) ve Toplum 5.0’dır.

Tarım toplumu ile yerleşik hayata geçen insanlık, seri üretim ve sanayileşme çağı sonrasında Toplum 4.0 ile beraber internet, bilgisayar işlemci kapasiteleri, nesnelerin birbiriyle iletişimi ve tüm bu gelişmelerin insan-toplum hayatına etkileri, artan katma değerleri deneyimlediği çağa şahit olmuştur. Toplum 5.0 insan ve toplumun merkeze alındığı; Toplum 4.0 ile gelişen teknoloji ve bağlı nesnelerin insanlık yararına yönlendirildiği yeni ve akıllı bir toplumsal dönüşüme vurgu yapmaktadır. Teknoloji ve insan ilişkisine bakıldığında, temelde insanlık bugün mevcut veri tabanlarına internet kanalları ile ulaşarak analiz yapabilmekte, teknolojiyi kendi amacına uygun kullanabilmektedir. Toplum 5.0’da ise önerilen siber alanda giderek artan büyük verilerin, insanın fiziksel yaşamı yararına geri bildirim ve fayda üretir hale getirilebilmesidir. Diğer bir deyişle insanın istek ve ihtiyaçlarına teknolojinin akıllı, pro-aktif çözümler, faydalar üretmesidir. Burada altı çizilen nokta, teknoloji, ekonomi–jeopolitik ve düşünme tarzındaki değişimlerin, daha iyi bir gelecek için “beraber inşa/yaratım” fırsatlarını sunduğudur.

Toplum 5.0 tartışmalarında konu, “teknoloji destekli toplumsal dönüşüm” iken bunun yalnız teknoloji gelişimini değil, aynı zamanda onun beceri ve kapasitelerinin insan ve toplum odaklı hale getirilmesi yani bir diğer deyişle dijital dönüşüm sürecidir. Teknolojinin toplum yararına entegrasyon süreçleri zihinsel değişimi de getirmektedir. Eşitsizlik, yoksulluk, çevre politikaları, temiz enerji, cinsiyet eşitliği gibi unsurları da toplumsal dönüşümde beraber okumak gerekiyor. Bu konuda Birleşmiş Milletler 2015 yılında “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları” başlığı altında 17 maddelik bir yol haritası yayınlamıştır. Bu başlıkların ortaklaştığı nokta, Endüstri 4.0 ile gelen teknolojilerin, toplum ve dünyaya olumlu katkılarının neler olacağı ve dönüşümün hangi yöntemlerle, teknolojilerle yürütüleceği yani stratejilerini çerçevelendirme çabasıdır. Diğer yandan ise dönüşüm tek başına “iyilikler getiren” gelişmeler değildir. Aksine insan kaynağını, meslek ve becerileri olumsuz etkilemektedir. Örneğin Avrupa Birliği ülkelerinde yapılan araştırmalarda, gelecekte veri bilimi, yazılım geliştirme ve programlama gibi niteliklere daha çok talep olacağı; makine operasyonları ve kas gücüne dayalı mesleklerde ise ihtiyacın azalacağı öngörülmektedir. Böylesi bir dönüşüm anlayışında, Türkiye’nin dijital ve teknolojik olgunluğu Toplum 5.0’a geçişte maalesef yetersizdir. Bu konuda TÜBİTAK, Dünya Bankası gibi çeşitli kurumların yaptığı tahlil ve endeks çalışmalarında Türkiye’nin dijital, teknoloji olgunluk seviyesinin istenen noktada olmadığı görülmektedir. Örneğin; yüksek teknolojili ürün ihracatının milli gelire oranı Türkiye’de % 2 seviyesinde iken Güney Kore’de % 27’dir. Yine TÜBİTAK raporlarında yer alan analizlerde, Türkiye Endüstri 4.0 olgunluk seviyesinden hala geride yer almaktadır.

Bunlardan başk Toplum 5.0 ile hedeflenen ana amaç olan teknolojinin insanlık yararına çözümleri entegre sistemler ile düzenli üretmesi hususunda kritik olan insanın istek ve ihtiyaçlarının doğru anlaşılmasıdır. Teknolojinin insan ve toplum hayatına yüksek düzeyde katkıda bulunabilmesinin anahtarı, mikro düzeyde insan deneyimi ve duygularının çalışılması iken makro düzeyde de teknoloji dönüşümlerinin toplumun her bileşeninde yarattığı etki ve kültürün çalışılması gerekliliğidir.

Siyah Kuğu teorisi ise olasılık ve belirsizlik konuları üzerine çalışan finans profesörü ve düşünür Nassim Nicholas Taleb tarafından 2007 yılında ortaya atılan düşük olasılıklı ve yüksek etkili olayları anlatmak için kullanılan bir metafordur. Günümüzde Siyah Kuğu kavramı, çoğu zaman gerçekten benzeri görülmemiş, zamanlama açısından tahmin edilemeyen büyük olaylar ve krizler için de kullanılmaktadır. Nassim Nicholas Taleb’e göre Siyah Kuğu olarak tabir edilen olayların üç temel özelliği bulunmaktadır: Tahmin edilemez ve geçmişte olabilirliğine işaret edecek bir şeylerin olmaması, olağanüstü etki gücüne sahip olmaları ve beklenmedik olmasına rağmen, olay olduktan sonra açık ve kaçınılmazmış gibi rahatça sebep-sonuç ilişkisi oluşturacak açıklamalar yapılabilmesidir. Dolayısıyla Sanayi Devrimi ile birlikte tahmin edilebilen, sıradan olayların önemini yitirdiği ve günden güne daha karmaşık olan dünyamızda Siyah Kuğu olarak tabir edilen oldukça özel olayların etkisi günden güne artmaktadır. Google’ın küresel ekonomiye yayılan büyük başarısı, Microsoft’un kişisel bilgisayar devriminin etkisi, Apple’ın büyük yankı uyandıran ve insanlarla olan ilişkiyi farklı bir boyuta taşıyan ürünler üretmesi gibi küresel ölçekte büyük etki yaratan hususlar pozitif Siyah Kuğu örnekleridir.

Diğer yandan, Covid-19 pandemisi o kadar da nadir bir olay değildir ve Siyah Kuğu olarak görülmemektedir. Tarih bu tür olaylarla doludur, birçok kaynaktan sayısız uyarı yapılmıştır ve matematiksel olasılıkları o kadar da küçük değildir. Pandemilerde, mesele gerçekten olup olmadığı değil, genellikle ne zaman olacağıdır. Covid-19 pandemisi her ne kadar Siyah Kuğu olarak görülmese de sosyal ve ekonomik hayatta yarattığı etkiler hükümetlerin ve iş hayatının risk kavramına olan bakışını değiştirmiştir. Toplumsal olaylara karşı savunmasız alanların belirlenmesi ve bir sonraki Siyah Kuğu’ya hazırlıklı olunması konusunda tüm dünyada hem ulusal hem de iş dünyasına hitap edecek stratejilerin çok acil belirlenmesini gerektirecek farkındalık oluşmuştur. Ne zaman olacağını bilmesek bile bundan sonra karşımıza çıkacak tüm Siyah Kuğuları minimum hasar ile atlatmak için dikkatimizi bildiğimiz tehditlere çevirip gerekli hazırlıkları şimdiden tamamlayabilir, olaylara bakış açımızı değiştirebiliriz. Örneğin, siber saldırılar, doğal afetler, küresel salgınlar ve iklim krizleri gibi tüm dünyayı etkisi altına alabilecek muhtemel olaylara karşı güvenlik açıklarımızı ve geliştirilmesi gereken alanlarımızı bireyler, ekipler ve kurumlar olarak ne kadar iyi belirleyebilir ve iyileştirebilirsek, Siyah Kuğuların etkisini o kadar azaltırız. Ayrıca, Siyah Kuğuların ve diğer belirsizlik durumlarının bir organizasyon içerisindeki stratejik yönetimi organizasyonların sürdürülebilirliği konusunda hayati öneme sahip olurken başarıların arttırılması ile de doğrudan ilişkilidir. Bu sebeplerle riski minimize etmek ve Siyah Kuğuları doğru bir şekilde yönetebilmek için atılması gereken bazı adımlar bulunmaktadır. Bunlar: Risk yönetim süreçlerinin yeniden tasarlanması, çevik organizasyonların oluşturulması, bütüncül stratejilerin geliştirilmesi, ve karmaşık iş süreçlerinin basitleştirilmesidir.

Son olarak, Toplum 5.0 bağlamında insana ilişkin unutulmaması gereken temel ihtiyaçlar psikoloji biliminin yüz yılı aşkın süredir söz ettiği ihtiyaçlar ile aynıdır: Güven duyma, bağ kurma, ilişkilenme, anlam bulma, bir gruba ait iken özerkleşebilme, yaratıcılığı ve durağanlığı teşvik eden bir çevre içinde olma. Bahsedilen yöntemsel araçlar ile Toplum 5.0 çerçevesinde çalışılacak konular ise; toplum, iş dünyası, kamu gibi alanlara, veri ve teknolojinin “insan merkezli” anlamlandırılmasını ve bu yolla doğru entegrasyonudur. Kısaca, Siyah kuğu kavramı için yukarıdaki dört adımı başarıyla hayata geçiren kamu kurumları ve iş dünyası, pozitif ya da negatif Siyah Kuğu’dan kaynaklı risk ve fırsatları en etkin şekilde değerlendirip, her an gerçekleşebilecek değişimlere karşı hazır olabilecekler ve tehlikeler ile fırsatları minumum ile maksimum karşılayıp gerçekten de iyi yönetişim dersleri verebileceklerdir.