Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, öteden beri var olan pek çok siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunumuzu derinleştirirken, yeni birçok sorun alanı da getirmiştir. Bu nedenle öncelikli hedefimiz, demokratik bir hukuk devletinin inşası doğrultusunda, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini yürürlükten kaldırmak; parlamenter hükümet sisteminin tüm unsurlarını içeren ve bu sisteme işlerlik kazandıran kurum ve mekanizmalara yer veren bir anayasa reformunu yürürlüğe koyma olmalıdır.

Dahası, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem 150 yıllık anayasal tecrübelerimizin temel zaaflarını ilkesel düzeyde giderecektir. Çünkü, parlamenter sistem temsil ve istikrar ilkeleri çerçevesinde yasamayı güçlendirilmelidir.

Öte yandan güçler ayrılığı ilkesi çerçevesinde yasama, yürütme ve yargı yeniden düzenlenmeli ve gücün herhangi bir erk tarafından istismar edilerek tekele alınması ve güç yozlaşmasından doğabilecek sapmalar denge-denetim mekanizmaları ile engellenmelidir. Maalesef, son iki yıldır uygulamasını gördüğümüz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ise siyasal sistemde bir kişide tecelli eden temsil dolayısıyla toplumun önemli bir kesiminin siyasal sistemle aidiyet bağının zayıflamasına yol açmıştır.

Öncelikli hedef, siyasetin sorun çözme kapasitesini arttırmak, karar alma süreçlerini demokratikleştirmek, etkin ve rasyonel yönetim anlayışını güçlendirmek, karar vericilerin izleyecekleri politikaları belirlerken halkın ihtiyaçlarına, talep ve beklentilerine duyarlılıklarını güçlendirmek, bu politikaların toplumun farklı kesimlerinin menfaatlerini gözeten bir uzlaşmayla şekillenmesini sağlamak, böylece toplumun hiçbir kesimini, izlenecek politikalardan dışlamamak olmalıdır.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi: yönetimde kişiselliğe ve keyfîliğe yol açmış; cumhurbaşkanına yasama, yürütme ve yargı alanını kuşatacak çok geniş ve denetimsiz yetkiler tanıyarak otoriter bir yönetim yaratmıştır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişi sağlayan (21.01.2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanunla yapılan) Anayasa değişikliği, yüz elli yıllık mazisi olan parlamenter geleneklerimizi ortadan kaldırdığı gibi yasamayı, evvelce sahip olduğu bazı yetkilerden mahrum etmiş; yargıyı yürütmenin kontrolüne sunarak etkisizleştirmiştir. Böylece her türlü fren ve denetim mekanizmalarından yoksun, dünyada emsali olmayan bir sistem yaratılmıştır.

Bunun yerine; Meclisin seçeceği sembolik bir cumhurbaşkanıyla bakanlar kurulundan oluşan güçlendirilmiş parlamenter hükümet sistemine dönmeliyiz. Böylece tüm hükümet politikalarının bakanlar kurulunda tartışma ve uzlaşma yoluyla, ortak aklın eseri olarak şekillenecektir ve yürütmeyi tek şahsın kişiselleşmiş yönetimi olmaktan kurtaracaktır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, bakanlar kurulunu ilga ederek tek kişilik bir yürütme organı yaratmıştır. Böylece bu sistem, evvelce bakanlar kuruluna ait olan tüm yetkileri, tek bir kişiye, cumhurbaşkanına tanımıştır. Dahası, bu tek kişilik yürütme organına, evvelce bakanlar kurulunun sahip olmadığı yeni yetkiler de tanınmıştır. Bu yetkilerden biri, 104. maddenin 17. fıkrasıyla düzenlenen cumhurbaşkanlığı kararnameleridir. 2017 değişikliğiyle cumhurbaşkanına tanınan kararname yetkisi üzerinde, parlamentonun hiçbir yetkisi bulunmamaktadır.

Daha açık bir deyişle, 104. maddenin cumhurbaşkanına tanıdığı kararname yetkisi, idarenin kanunîliği ilkesine dayanmayan, doğrudan doğruya Anayasadan kaynaklanan, böylece parlamentonun iradesine tâbi olmayan, aslî bir yetkidir. Üstelik kanun hükmünde kararnameden farklı olarak, cumhurbaşkanlığı kararnamesinin Resmi Gazete’de yayımlanmasını takiben TBMM’nin onayına sunulması usulü de mevcut değildir. Görüldüğü gibi yeni 104. madde, cumhurbaşkanına oldukça geniş bir kararname yetkisi tanımıştır. Bu yetki, Anayasanın öngördüğü sınırlar içinde kullanıldığı takdirde dahi devlet ve toplum hayatının, tek bir kişinin iradesiyle şekillenmesine yol açmaktadır.

Dahası cumhurbaşkanının parlamentoyu by-pass ederek ülkeyi, cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yönetmesinin önünde hiçbir engel bulunmamaktadır. Dahası hiçbir yasama denetimine tâbi olmayan cumhurbaşkanlığı kararnameleri aracılığıyla tamamen keyfî ve kişisel bir yönetim sergilenmekte; böylece özel bir hedefe ulaşmak için kabul edilen cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle maksat hâsıl olduğunda, fonksiyonunu icra eden cumhurbaşkanlığı kararnamesi bir sonraki cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle ilga edilmektedir.

Bu ise hukuk devletinin gereği olan hukuk kurallarının genel, soyut, objektif, kişilik dışı olma zorunluluğunu ortadan kaldıran; kişilere göre kural ihdas etmeye imkân veren bir uygulama olmuştur. Böylece hukuk devletinin bir başka gereği olan devlete ve hukuka güven ilkesi terk edilmiştir. Devletimiz, siyasi tarihinin hiçbir döneminde bu ölçüde keyfî ve ciddiyetsiz bir yönetime sahne olmamıştır. OHAL ilan etme yetkisi ve OHAL kararnameleri cumhurbaşkanına aşırı ve denetimsiz bir güç aktarmıştır.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, TBMM’yi evvelce sahip olduğu yetkilerden mahrum kılarak yasama organını yürütme karşısında daha fazla güçsüzleştirmiştir. Bunun yerine, Cumhurbaşkanına Meclisin kabul ettiği kanunlar üzerinde evvelce olduğu gibi sadece bir imza yetkisi verilmesi gerektiğini savunmalıyız. Böylece cumhurbaşkanı bu yetkiye dayanarak imzalamayı uygun görmediği kanunları tekrar görüşülmek üzere bir defaya mahsus olarak Meclise iade edebilecektir. Meclis ise iade edilen kanunu ilk görüşmede olduğu gibi basit çoğunlukla kabul edebilecektir.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, meclisin denetim mekanizmalarından olan sözlü soru yetkisini ve gensoru hazırlanıp genel kurula sunulmasını ilga etmiştir. Halbuki yazılı soru mekanizmasını da yapılacak bir değişiklik ile etkin bir denetim yolu haline gelebilir. Bilimsel, akla mantığa uygun ve yapıcı ve çözüm ihtiva eden yazılı soru yöntemine etkinlik kazandırarak parlamentoyu güçlendirmek gerekmektedir. Bunun içinde süresi içinde cevap yükümlüğünü yerine getirmeyen hükümet üyelerine müeyyide uygulanması sağlanmalıdır.

Bu durum, Meclis İçtüzüğünde yapılacak bir değişiklikle gerçekleştirilebilir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, meclis soruşturmasını etkisiz ve imkânsız kılmıştır. Meclis soruşturmasını etkin, uygulanabilir bir denetim aracına dönüştürmeliyiz. Böylece parlamentonun güçlendirilmesi ve itibarının iadesi yanında hükümet faaliyetlerinin hukuka uygunluğu da teşvik edilecektir. Bilindiği gibi meclis soruşturması, hükümet üyelerinin anayasal ve yasal yetkilerini kullanarak suç işlemeleri halinde, onların cezaî sorumluğunu sağlayan bir araçtır. Bu aracın işletilememesi, yönetimde keyfîliğe, hukuksuzluğa yol açmakta ve demokrasinin temel unsurlarından biri olan yolsuzlukla mücadeleyi imkânsızlaştırmaktadır.

Son olarak, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Meclisin Bütçe Kanununu Kabul Yetkisini Ortadan Kaldırmıştır. Yukarıda bahsettiğim tüm bu olumsuz durumlar ve sayfalar dolusu yazabileceğim hukuki anayasal, toplumsal, siyasi ve demokratik nedenler ile güçlendirilmiş parlamenter demokrasi için Anayasa’da ki gerekli tüm değişiklikleri yapmalı ve bir refarandumla aydınlığa çıkmalıyız.